25 Ocak 2018 Perşembe

24 Ocak 2018 haber


Çanakkale Kent Müzesi ve Arşivi’nde 2018’in ilk süreli sergisi kentlilerle buluştu.

24 Ocak 2018 Çarşamba günü Kent Müzesi’nde “Kentte Saat” süreli sergi ilk gün buluşması gerçekleştirildi. Sergi ilk gün buluşmasında açılış konuşması yapan Cevat İnce, Saat Kulesi’nin orijinal saatinin Müze’de sergilenmesinin ardından sunduğu sergi fikriyle serginin kolaylaştırıcısı ve düzenleyicisi Müze uzmanlarından Fethi Çağlar Turhanlı’ya teşekkür ederek serginin oluşum sürecini konuklarla paylaşmasını istedi. Fethi Çağlar Turhanlı çocukluğundan beri saate meraklı olduğunu, saatçilerin de sık sık dile getirdiği gibi saat tamirinin saat bozarak yapılabileceği, kendisinin de çocukluğunda çokça saat bozduğunu, bu konudaki zaafının bir sergiye dönüşmesinden dolayı memnun olduğunu belirtti.  Sergiyi oluştururken Saat Kulesi, muvakkithane gibi kentle bütünleşmiş mekanları da baz alarak planladığını kentteki saat tamircileri ile de görüşerek sergiyi zenginleştirdiklerini dile getirdi. Fethi Çağlar Turhanlı’nın bilgilendirmelerinin ardından Çanakkale kordondaki güneş saatinin oluşum sürecine dair bilgileri ÇOMÜ Fen Edebiyat Fakültesi Uzay Bilimleri ve Teknolojileri bölümü emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Osman Demircan konuklarla paylaştı. Güneş Saati hazırlanmasına dair detaylı bir paylaşımın ileriki tarihlerde planlanacak olan bir Çarşamba sohbetinde gerçekleştirileceği duyurusu yapıldı. Konuşmaların ardından Kent Müzesi etkinliklerinin gelenekselleşmiş çay ikramı soğuk havada içleri ısıtırken, çay ikramının ardından sergi, konuklarla beraber gezildi. Süreli Sergi 13 Haziran 2018 tarihine kadar açık kalacak olup Pazartesi hariç her gün Müze Eyüp Görgüler Süreli Sergi Salonu’nda ziyaret edilebilir.

Çanakkale Kent Müzesi ve Arşivi’nde 31 Ocak 2018 Çarşamba saat 18.30’da Derleyen ve Kolaylaştırıcı Ömer Gözükızıl ile “Çanakkale’de Derlenen Masallar V” kent sohbeti gerçekleştirilecektir. 











24 Ocak 2018 Çarşamba

başsağlığı

Kentimizin değerli hanımefendilerinden bağışçımız Hatice Çelikel'i kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Bize emanet ettiği çaydanlık ve hikayesiyle Müzemizde bizimle beraber yaşamaya devam edecek. Hatice Çelikel'e Allah'tan rahmet yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz.






18 Ocak 2018 Perşembe

17 Ocak 2018 haber



Çanakkale Kent Müzesi ve Arşivi’nde ÇOMÜ Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü ortaklığında planlanan Kent Üzerine Tartışmalar serisinin beşincisi gerçekleştirildi.

17 Ocak 2018 Çarşamba günü Kent Müzesi’nin konuğu ÇOMÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Tuna Şare Ağtürk ile “Endüstri Kenti İzmit’in Altında Yatan Roma Başkenti Nicomedia: Kent Arkeolojisi Sorunları ve Alternatif Çözümler” başlıklı sohbet gerçekleştirildi. Sunumuna kent arkeolojisi hakkında kısa bir özetle giriş yapan Tuna Şare Ağtürk verdiği örneklerle 2015 yılında TÜBİTAK desteği ile başlattıkları İzmit kentinin ortasındaki kazı alanlarını konuklarla paylaştı. Nicomedia’nın Türk ve Dünya tarihi açısından ne kadar önemli olduğunun altını çizerken İstanbul’dan önce Roma’nın başkentinin İzmit olduğunu, İstanbul’a geçişin İzmit’in makus kaderi depremler nedeniyle yaşandığını belirtti. Nicomedia Antik kent buluntularını kent merkezindeki binaların arasına sıkışmış bir şekilde oldukça dar alanda yaptıkları kazı çalışmaları ile çıkarmaya çalıştıklarını ifade etti. Kent arkeolojisinde kentlinin arkeolojik kalıntılarla etkileşiminin önemine de değindi. Kentlinin arkeolojik çalışmalarına olumlu ve olumsuz bakışlarından örnekler verdi. Nicomedia buluntularındaki renklerin korunmuş olmasının renk analizleri yapılmasında çok önemli bir yere sahip olduğunu ifade ederken günümüzde teknolojinin de yardımı ile yapabildikleri renklendirmelerden örnekler sundu. Nicomedia’nın turizm açısından öneminin de altını çizerken antik kentin korunma yöntemleri ve bu konudaki hassasiyetler üzerine de konuştu. Çanakkale kent merkezinde de günümüzde Çarşı caddesinde yapılan kazılar sırasında konak olduğu tahmin edilen buluntulara rastlandığını, alternatif projeler üretilerek kalıntıların kent ve kenti ziyaret edenlerle ilişki içine katılabileceğini belirtti. Tuna Şare Ağtürk Çanakkale Dardanos yerleşkesinde yer alan Dardanos Tümülüs’ünün de yine bu çerçevede değerlendirilip üniversite içinde bir Tümülüs fikriyle ziyaret edilerek yaşamın içine katılabileceği vurgusunu yaptı. Konukların da sorularıyla şekillenen sohbette arkeolojideki en önemli maddelerden biri olan “korumanın” ülke politikaları ile sağlamlaştırılması yönünde fikirler ortaya kondu. Sohbet gelecek ayın üçüncü çarşambasında yapılacak olan kent üzerine tartışmalar etkinliğinin duyurusu ile sona erdi.

Çanakkale Kent Müzesi ve Arşivi’nde 24 Ocak 2018 Saat 18.30’da Müze Eyüp Görgüler Süreli Sergi Salonu’nda “Kentte Saat” süreli sergisi ilk gün buluşması gerçekleştirilecektir.





10 Ocak 2018 Çarşamba

Çanakkale'de Derlenen Masallar V



Merkez İlçe-Aşağıokçular Köyü
19 Eylül 2001      
Erkek/Yaş 70/Merkez-Serçiler/Okur-yazar/Dul/6 çocuklu

            Padişahın (Kaynak kişi, önceki anlattıklarını kast ederek: Ö.G.) Padişahlān u da gene.) padişah… (Anlattırıcağnız muhakkak(?) bana bunu.) (Kaynak kişi ile hasta yatağında, soluk alıp vermekte zorluk çektiği bir anda derleme çalışması yapılmıştır. Bu nedenle kaynak kişi, anlatılarını sunarken zorlanmaktadır. Ö.G.)(Kaynak kişinin son sözleri, ortamda bulunanların gülüşmelerine yol açmıştır. Ö.G.) Padişahlān biri, askerini almış, yöreyiş yaptırıyo, geçiriyo; merasim. Şarkı, türkü gidiyo boyuna askerde. Otuz dokuz tane evli u padişah. Otuz dokuz tane garı almış. Çoluk-çocuk yok.
            Balkondan gezen böyle biri, beyit atıyo o padişaha: Şu padişahın diyo bi ailesi olsa, dünyaya nurtopu gibi bi çocuk getirir. U da, una yetē diyo. U da unu arıya zaten. ‘Adi kırk olsun demiş. Bunu da alıyim be!
            Bi düğün saldırıyo padişah. Veriyolā.
            Zaman geliyo. Otuz dokuz tane garı da urda ama. Hamile ya garı. Biliyo garılān hepsi. Şimdi düşünüyolā kendileri: Buna ne oyun yapalım biz? Bu çociyi doğurdu mu bu, bize hapsimizi idam idē bu.
            Yalançılıklan gēmişlē. Yaparız, yaparız diye gēmişlē hep padişaha. Çıkk! Hep domuzliği düşünüyolā her gün: Ne yapalım, ne yapalım?
            Padişah gene askerinlen yöreyişe çıktiyi gün, doğum da olmuş u gün. Hemen dadaları almışlā; sarmışlā sarmışlā. (İkizmiş dadalā. Biri gız, biri oğlan.) Değirmen argı derlē: Bilirsin su geçē urdan; diğirmene su geçirirlē. Atı atıvāmışlā orayı. U otuz dokuz tane garı yiyo bu boku. Garıcağzın haberi yok. Baygın. Doğum yaptı. Bilmiyo ne oldiyini. İki tene köpek yavrağa getimişlē –yavrusu-, yatırıvāmışlā yanına.
            Padişah ta gēmiş. Bi müjde: Senin u met ittiğin hanım –hatunun- vā ya; garı. Ee? İki tene köpek yavrusu getdi ama duymidiğin de, görmediğin iyi oldu; padişaha. Böyle müjde çekiyolā. Bi de bakıyo padişah: Biri bi yanda, biri bi yanda. Köpek yavruları yatıp duru; garının. Birē tene balta enselēne; kaydırıvāmışlā. Bi yolun kenarına dikin kadını demiş. Yazın: Gelen geçen, yüzüne tükürsün diye. Gelen geçen yüzüne tükürüyomuş garının; geçiyomuş. Suçu nedir bilen yok. Garıcaaz urda.
            Diğirmene gelelim –garı çekegoysun- diğirmene gelelim, diğirmene. Götdü ya çocukları su. Diğirmenin daşının altında, domuzluk dēlē b işi vādır, çark böyle. Orayı… Geliyo u çocuklā, orayı, çarkın şiysine sıkışınca: Daş duruyo, dönmüyo. Daşı çevirmiyo. Bi de diğirmenci iniyo, bakıyo: Aa! Orda bi şey sarılı. Bi de çekmiş, çıkarmış: İki tene çocuk! İkisi de canlı. (Unun da çoluyi çocuyi olmuyomuş; diğirmencinin.) Alınca bunları, doğru evine. Ulen hanım! Bilmem fazlalıktan atıldı, bilmem düşürdülē. İki tene çocuk demiş gēdi, bizim daşın altına –domuzliye- sıkıştı. Çıkardım geldim. İkisi de canlı. Bak şunlara çabuk. Besliyelim şunları. Tamam Hemen soyuyolā bi de çocukları. Garınlarını doyuruyolā filan. Ooh, fıstık gibi! Bakıyo çocuklara garı.
            Böyümüş unlā. Ee baba diyolāmış değimenciye; ötekine de anne. Baba! Sen yorgunsun. Bu ağşam evde sen yat. Biz diğimende yatarız ağbimlen; gız veyahut oğlan.
            Şimdi padişah ta ara sıra ava çıkāmış; dediğim padişah. Ulan şimdi ava çıkmış. U çocuk ta ava çıkmış u gün; u diğimenci. Bi tene vurmuş keklik -ama çantada- u diğimencinin çocuk. Çantada bi tene keklik vā. Padişahta yok. Ulan öyle bi dili datlı bi çocuk ku, padişah ayrılmak istemiyo. (Gaynattım gatranı demiş olmaz şeker, ille cinsine sıçtımın cinsine çekē demiş. Gan çekiyo bi kere, gan. Padişahın oğlu yav! Çekiyo herifin bi kere. Seviyo çociyi. Ama bilmiyo padişah.) Padişahım diyo, siz bi şey yapamamışınız. Biz her gün… Burası daha yakın bize. Biz yarın gene geliriz be. Al bakıyim şunu diyo; goy çantana. Bi pilav-milav yapāsın. Yahut b işi yapāsın; yiisin, dadına bakarsın. Hadi güle güle. Oğlum! Ben seni davet itcem. Bi akşam, benim misafirim olucan. Ulen, biz gardeşiz diyo. Bi gardeşim daa vā. Bi gonuşalım, idelim. Gararlaştırırsak bu işi, ben sana “he” derim. Kusura bakma. Tamam diyolā, ayrılıyolā.
            Evde anladıyo. Ulan diyo, değirmencinin ikiz diyo evlatları vā. Görmek ilazım. Çakallıyo garılā şimdi; değirmencinin dedi ya. Değirmenin argına atıldı çocuklā. Bu çocuklā sağ olup ta, hâlâ böyümesin mi? Duymasın ya! Öğrenirse bunları bu, inini-dinini öğrenir geri.
Tanışmağa başlamışlā.
X- Paça tutuştu!
K-
            Hemen gocagarının birini buluyolā gene. (Şinik dedik ya demin.) Bi şinik buyday veriyolā gocagarıya. Biraz da Osmanlı. Götü, değirmende bi gız vā, bi oğlanlan. Nası gandırırsan gandır bunu. Unlān başına, ölücek(?) yer bul. Unlā yok olsun. Tamam!
            Gara Bilal isminde bi tezgah vāmış bi yerde. İsmi: Gara Bilal. U tazgahı almağa giden, geri gēmiyo; urda galıyo. Şunları söyleyim de demiş gıza, ikisi de gāsın urda.
            Gızım! Ne yapıyonuz siz burda? Ne yapalım işte nine. Benim de yetimlē vā başımda. Pek geç kalmıyim ben: gocagarı şimdi. Adaam! Un inmezse bile, senin sıra gēmēden, biz sana goyvarırız ununu yav. Götürü gidēsin. Üzülme sen. (Gız öyle diyo.) Ağbin nerde? Ava gitti. Gelir birazdan. Senin canın sıkılıyo mu burda? (Başlamış gocagarı.) Yoo! Kara Bilal derlē bi tezgah vā filan yerde. Kendi kendine dokur. Ne istēsen dokur. Burayı bi getiseniz onu siz, milyarlık adam olusunuz, milyarlık. Böyle oğraşmazsınız diğimenle filan. Ne isterseniz dokur. (Derlemeye, bant değiştirmek amacıyla, kısa bir süre ara veriliyor. Ö.G.) Sen, unu diyo aldıttır. Tamam, ağbim geldiğne söylerim diyo. (Aşıyı vurmuş gocagarı.) Almış ununu gitmiş.
            Ağbi! Gara Bilal diye bi isimli, bi tezgah vāmış filan yēde. Unu ille getiricen bağa. Kendi kendine dokurmuş u. Ah gardeşim! Uruyı gidenlēn başı yanıyo; hepsi ölüyo. Benim ölmemi mi istiyon sen? Bi şeycik olmazsın sen. İlle getiricen bunu ….. / ….. gız şimdi. Çociyin kılıcı vāmış. Bak! Şu kılıcı, şuruya asıyom; duvara. Her sabā, bu kılıca bakıcan. Bu kılıçtan gan damlāsa, ben ölmüşümdür. Benim öldiğim yere, sen de gelicen. Hemen derhal çıkıcan değimenden. Benim öldiğim yere sen de gel; urda öl. Tamam.
            Her sabā bakıyo gız uruyı, her sabā bakıyo. Bi de bakmış bi sabah: Gan damlıyo. Haah! demiş, ağbim gitti. Ben de gidiyim. Bağa vasiyet itti bu. Hemen bi kat erkek elbisesi giyiniyo, u da çıkıyo yola.
            Şimdi urda biç esme vāmış, yolun kenarında. Ağbisine tembih itmiş ehtiyarın biri urda ama ağbisi evden çıkıcağı zaman, vazifesini yapamıyo. Kıza da aynısını tembih idiyo şimdi bak. Elini yüzini yıkākana, o ehtiyar gene geliyo: Nereye gidiyon? Gara Bilal’ın tezgahını alıcam diyo. Hee! Şurda, ilerde devlē vā. Sağa hücum idiceklē. Hiç korkma; bi şiy yapamazlā. Boyuna devam it. İlerde bi daa vā. Ateş püskürüceklē. Yakmaz o ateş. Devam it yoluna. İlerde bi tehlike yok. Binanın üstüne varıcan. Binanın içinde, saçlarını darā duru böyle. İşi gücü yoktur u Gara Bilal dediklerin. Saçlarından bunu yakala. Bi şiy sorma. Yılanlar, çiyanlar hücum itcek sağa. Bi şey yapamazlar sana; korkma. Arkana bakma yalınız. Bina da harekete geçicek son zamanda; sallanıcak. Yıkılmaz, korkma. Kapıdan dışarı çıktın mı: Teslimim diye bağırıcak sağa. Sağa teslim olucak. O zaman goyvā. Ehtiyar tarif idiyo gıza bunları. (Gardeşine de tarif etmiş ama gardeşi yapamamış o şeyi, yapamamış o.) Tamam diyo, sağol amca. Yola devam.
            Hakkatten devlē hücüm itmeğe başlamış bi yerde, üstüne. Korkmuyo bu. Varıyo üstlēne. Unlā çekiliyo. Ateş püskürenlere… Unlā da bi şey yapamıyo. Unlā da çekiliyo. Binanın üstüne varıyo. Bi de binadan çıkmış yokarı: Saçlarını darıyıp duru afet. (Gızmış u.) Yakalayınca bunu saçlarından, paldır-küldür merdivenden indiricek; dışarıa çıkarıcak. Maksatı u. (Ehtiyar da zaten öyle dedi. Dışarıya çıkarıcan dedi.) Uleyyn! Yılanlā mılanlā urulādan hücum itmeğe başlamış. (Tılısımlı demek o.) İşte bina da harakete geçiyo fılen. Hiç alındırmıyo gız.Dışarıya çıkıyo: Teslimim diyo, tamam bırak. Gardeşime ne yaptın? diyo; soruyo.
            Kapının arkasına daş olmuş. Gaktırıvāmışmış uruyı. Ayağanlan kaktırıvarıyo: Gül gibi, içinden gene gardeşi çıkagoyuyo; daşın içinden. Heç bi şey yok çocukta. Tılısımlımış çok. Hah! Bi de bakıyo erkek kardeşi: Başarmış. Tamam gardeşim. Benim başaramadığımı demiş, sen başardın. Benim de canımı gurtardın. Tamam, şimdi ne işin vāsa, söyle buna; yaptır. Bende bi şey yok; tamam. Alıcan tezgahını, gidicez demiş gız. Tamam.
            Bi de vāmışlā değirmene bunlā. Üç kişi olduşlā şimdi. Fakat diğirmene vādıkları zaman, Allah nikahını ona söylemiş. Beni alıcan, gabul itcen Cenab-ı Allah’ın emrilen. Nikah ta gıyıcan demiş u Gara Bilal. (U gızmış zaten. Tezgah, unun emrinde. U ne dēse, u oluyo. Eh, peki!) Oğlanı da, bunu gabul itmiş. Garı-goca olcağ onlā daa Türkçesi. Gız da yanlānda.
            Ertesi gün dinlendikten sonra, gene ava çıkıyo. Padişahlan gene buluşmuşlā bunlā. Gene teklif ediyo padişah buna. Padişahım, evvela sen gelicen baña ziyarete. Sonra ben gelicem. Olur demiş padişah. Ben geliyim ama bak yavrum, benim asgerim maskerim de vā. Ne olusa olsun. (Gara Bilal urda. Korkusu yok çociğin geeri.) Ne olusa olsun. Tamam öylüyse; yarın gelicem.
            Varıncıya gadā diğirmene, anladıyo: Padişahlan diyo, sözleştik. Askerinlen filan, yarın ziyaretçimiz. Buruyı gelicek. Nası gelmek? Daa evvelisi(?) ne yaparız? Sen hiç garışma. Gara Bilal: Asgerlē maskerlē, hayvanlā mayvanlā; hepsine yer hazır diyo.
            Ulan o ağşam yatmışlā. Bi  de sabāleyin, senin çocuk galkıyo uykudan. Padişah ta gelicek ya. U saray-maray; urada yoktu hiç öyle bi şey. Dillere tabi olunmuycek bi saray gurulmuş oreyi. (Padişah oraya oturucu.) Çocuk ta şaşmış: Ya bu saray nası guruldu, b, gece içinde? Bi bakmış: Meydanlık böyle. Asker, adam akıllı: unun askeri gibi daa bi misli daa asker alıcak. Öyle meydanlık vā urda. Yüzümiz gara çıkmiycek diyo; iyi.
            Padişah geliyo. Uleeyn! Diğirmen, diğirmen ama, bu diğirmenin yanında, bu saray ne arıyo? Eh! Çıkarmışlā, oturmuşlā. Askere de öyle. Askeri maskeri, hayvanını mayvanını, hepsini doyurmuşlā bunların; uğurlamışlā.
            Sıra şimdi çocukta. (Mim noktası zaten şimdi urda:) Garı gömülü urda. Yüzüne tükürülen garı vā ya. Hâlâ duruyo u garı urda. Şimdi sıra bunda; çocuklāda ziyaret sırası. Uruya gitceklē. U gadā asger topluyo u Gara Bilal; bildiğin gibi. Kıyır kıyır gaynıyo. Süvari ona keza. Kendileri de atın üstlēnde. Süvari çavuşlarını çağırıyo. Şimdi atları diyo sizin, alıcaklā. Hana bağlıycaklā, yemliyceklē. Soruceksınız: Ne yem verirsiniz bizim atlara siz; vericēniz? Arpa, buydey, yulaf, şu-bu; neyse mesela. Yook! Cevahir daşı yer bizim atlāmız. Başka yem yimez diyceksiniz. (Çavuşlara böyle tembihliyo o Gara Bilal; kendi çavuşlāna.) Tamam, söyleriz.
            Vāmışlā bandolāla filan. Padişah, alıyo bunları sarayına. Asker de hayvanları alıcak; hana bağlıycak. Bağlamışlā. Yemleyceklē. Çavuşlā sormuş: Ne yem verceksiniz bizim atlara? Eh işte: Yulaf, arpa, buydey… Ne bulunursa. Yook! Bizim atlā unu yimez. Ne yir? Cevahir daşı yir. Gidin söylen padişaha, bu yemi bulsun. Bizim atlā öyle yir. Hadi, hadi!Velhasili padişaha söylüyolā. Ama sofra da gurulmuş uruyı; yemek yiyceklē. (U değirmenci, oğlan fılan, hepsi urdalā.) Velhasili çavuşun biri geliyo: Padişahım! Bak bu misafirlēn diyo, atlānı aldık; hana bağladık. Yem vericek olduk. Böyle söylüyolā: Bizim atlāmız, sizin yemleri yimez. Cevahir daşı yir bizim atlā. Söyleyin padişahınıza: Bulsun, getisin; verelim diyolā. Ne diycen sen? Nerde bu cevahir daşı? Allah! Yav, at diyo cevahir daşı yir mi yav? İçeri giriyo.
Şimdi Gara Bilal, hemen ayağa galkıyo: Padişah ta olmuşun. Bu makamlara gadar oturtmuşlā seni. Bi Müslüman kadın –kimde gördün diyo- köpek yavrusu doğurduğini?Cevahir daşı yimiyceğni atlān biliyon da, u kadıncağzın bilemedin mi demiş, köpek yavrusu doğurucağını, doğurmuycağını? Gosgoca padişah ta olmuşun sen. Sen neden böyle yüzüne tüküttürüyosun? Hırsından böyle sırsıldı mı padişah, titreme galıyomuş. Gaşık-maşık düşmüş padişahın elinden; korkudan. Derhal demiş, u kadını çıkartmadan, yemek yiyemezsiniz. Yıkarım bunları başınıza.
Hemmen gidiyolā. Kadını çıkarıyolā, geliyolā. Hemen hamama sokuyulā, temizliyolā, giydiriyolā, geliyolā.
Gara Bilal diyo: Ben gonuşucem. Kadına: Gel bakalım anne. Bu senin gızın, evladın. Değirmene atıldı bu. Bu da: Oğlun. İkiz doğurdun sen. Bu da: Oğlun. Değirmene atıldı. Ben de: Gara Bilal dedikleri. Bunun ailesiyim. Ben diyo, ailesiyim oğlunun. Gelininim. O da: Babamız. Unlān babası. Benim de babam. Senin de gocan. Şimdi yapsın bi şey de görelim diyo. Bi yanlış, bi hata yapsın; görelim. Sabbelen, u garılān hesabını görsün. Ben de göreyim diyo. Sabbalan şimdi garılān hesabı vā, otuz dokuz tane garının hesabı vā.
Çağarıyo unlān hepsini padişah, huzuruna. Otuz dokuz tanesiniz diyo hepsiniz; saydım. Tamam, otuz dokuz kişiyiz. Otuz dokuz tane katır mı istersiniz, otua dokuz tane satır mı istersiniz? Hangisine ırazısınız? Hadi birē katır bari alalım da: Çalışırız, çalıştırırız. Ekmek parasını çıkarırız. (Garılā öyle düşünmüş.)
Handa demiş, ne gadā deli katır varsa, getirin gelin buruyi; padişah. (Gülüşmeler. Ö.G.) Getirmişlē. (Adam akıllı deli yav; ulu katırlā.) Guyruklāndan, garıların ellerini arkasına bağladıktan sona, boyunlāndan da katırların guyruklarına. Birē gırbaç! Ulan kelle bi tarafa, bacak bi tarafa; insanlā, garılā. Unlar da kurtulmuş, padişah ta kurtulmuş.
Şimdi geçinip duruyolāmış.
(Anlatcağmız mesele, buraya gadā maalesef, kafamda.)

D- Pekiyi Behçet Amca, bu anlattığın da “kütükçü işi” miydi? (Derleyici “kütükçü işi ile ilgili değerlendirmelerin bir kısmını “ortam”a, bir kısmını da “164”e kaydetmiştir. Ö.G.)
K- Yok. Bu: Hikâye, bu hikâye.



Merkez İlçe-Karacaören Köyü
24 Eylül 2001
Erkek/Yaş 53/Karacaören/İlkokul/Evli/2 çocuklu/Çiftçilik-hayvancılık

D- Masalımızın adı: Değirmen Çengisi.
K-
            Bi vāmış, bi yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, bi padişah vāmış gene. (Hep, bu padişahlādan devam ediyo zaten bu masallā.) Padişahın, kırk tane cariyesi varmış; kırk cayriye. Bu kırk cariye de, padişaha bi çocuk verememiş.
            Neyse, bi gece diyo ki padişah: Garanlık yapıcez diyo; garartcez her tarafı. Hiç bi yerden ışık gözükmeycek diyo.
            Bi evde de, üç tane gız gardeş vāmış, üç tane gız gardeş. Neyse, bunlā ganaveçe işliyo tabi. Lambeyi kısıyolā. Perdenin araliyinden, padişahın askerleri, o ışıği görüyolā. Işıği görünceye gadā, bi dinliyolar ki… Diyo ki bi tanesi: Ben diyo, padişahın aylesi olsam, bi çocuk doğururum… (Kaynak kişi, su içmek için, anlatıya kısa bir ara veriyor. Ö.G.) Birinin alnında ay, birinin alnında yıldız olmak şartıyla diyo. Gızın diyo yıldız, oğlanın diyo ay! Tam bu şekil diyo, dünyaya getiririm.
            Valla diyo, ben diyo padişahın aylesi olsam diyo, burdan diyo, işte filan yere gadā halı yaparım.
            Öbürkü diyo: Ben diyo aylesi olsam, burdan bilmem nereye gadā bi şey yaparım. (Yani, hepsi birer şey söylüyo.)
            Padişaha diyolā kı: Vaziyet bu şekil. Bi yerde, bi ışık vā. Üç tane gız gardeş. Bu şekil, bu şekil söylüyo. Getirin unlā bana diyo. (Padişahın çocuğu olmuyo ya.) Bu sefer padişah…
            Gidiyo tabi gızlar. Hemen götürüyolā askerler. Diyo: Gelin bakam buraya. Söyleyi. Diyo: Padişahım! Ben, bu şekil dedim. U diyo: Bu şekil dedim. O diyo: Ben, bu şekil dedim. Tamam.
            Padişah, onları ayle yapıyo; üçünü de. Hadi bakalım diyo, sen yap… (Bant değişikliği nedeniyle, derlemeye 1-2 dakikalık ara veriliyor. Ö.G.)
            Nese padişah: Anlatın bakalım diyo; ne oldu? Derdiniz? Diyo: Padişahım! Vaziyet bu şekil, bu şekil. Evet, bu şekil dedik. Peki.
            Neyse, bunları aile yapıyo kendine. E hadi bakalım diyo. Üç gız gardeşten bi tanesi hamile galıyo. Öbürküler: Yine yok. Eh artık hamile galdı ya, böyle tutuyo padişah onu: ‘Anımcım!
            Küçük gız gardeşleri diyolā ki simdi ebeye –devamlı konturolde ebesi varmış-: Ne yap yap, bu dünyaya gelirken, bu çocukları bak. Eğer oğlan-gızsa, bunları ne yapalım, n’aabıcez? diyo ebe. Al sana diyo ebecim altın, al sana inci! Bu çucıkları gaybetcez. Nası yapıcez? Siz diyo, tam dünyaya gelike diyo, bi kedi, bi köpek yavrısı bulcağnız; yeni doğmuş. Bunu diyo –padişahı- bu şekilde kandırırız. Ey! (Düşmanlık yapıyolā tabi; öbürkülerde yok.)
            Neyse zaman geliyo. Bu kadın diyo… Vakti, saati geliyo tabi. Padişah artık seviniyo yani, aylem çocuk vericek bana diyerekten; padişah uçunuyo. Dinliyo geeri evini: bakam ne? Bi de çocuklā oluyo: Biri gız, biri oğlan. Birinin alnında ay, birinin alnında yıldız. Aman Yarabbim! Tam dediği gibi çıkıyo. Hemmen çocukları kaybediyolā. Bi kedi, bi köpek yavrusu. Padişahım, padişahım, müjde! Ee? Seninki, kedi yavrusunla, köpek yavrusu doğurdu, dünyaya getirdi. E tabi gız kendine geliyo: Ne oldu? Bak diyo, bunları getirdin. Aa! Et-bet oluyo şimdi gız. Vayy diyo. Bana diyo çocuk vericeğine, bunu mu vēdi? Bunu, daşa gömün; merdiven başına. Gelen geçen, bunun yüzüne tükürsün diyo.
            Ve bunu, merdiven başına –saraya-, daşa gömdürüyo yarı beline gadā. Gelen geçen: Tu! deyip geçiyomuş. Tu demeyen…
D- Çalışmamız sırasında –bu anlatıda ilk- dördüncü kez elektrik kesildi. Taşa gömdürdükten sonra neler oluyor?
K-
            Ve u çucukları bunlā –iki gız gardeş; en ufakları daşa gömüldü-: Çocukları, nası gaybetcez? Diyo ki: Bana bi kutu yaptırın; gocagarı, ebe. Ben bunları diyo, nehire atarım gidē.
            Neyse, su geçirmez bi sandık yaptırıyolā bunlara. Nine bunları alıyo. Nehire, akar yere goyuyo. Gidiyo çocuklā.
            Neyse dalgalān arasında onlā gidegoysun, bizim kız… Gelen geçen, yüzüne tükürüyo tabi, büyük bi şeyde.
            Neyse, bi balıkçı –son anını yaşıyan, ihtiyar- ağları galdırırka, bi de bakıyo: Bi sandık geliyo. Ey Yarabbi diyo. Alıyo sandiği, gayığına goyuyo. Ağlānı topluyo; geliyo eve.  Açamıyo sandiği tabi; kitli. Bi de zorla açıyolā ninele ikisi. Hani bi de bakıyolā ki: Emziklē ağzında, iki tene çocuk; küçük. (Alınları çatkılı yalnız.) Öff! Bi de bakıyolā –alınlānı açıyolā-: Biri yıldız, biri ay.
            Neyse çocukları, bu adamla kadın büyütüyo. Çocuklā eriyo, yerişiyo. O ihtiyarlā ölüyo tabi. Ölünceye gadā, n’aapsınlā bunlā? Şehire gitceklē. Orda iş bulup, hayatlāna devam etceklē. Şehire gidiyolā. (Ama alınlānda hep çatkı vāmış.) Bu annelerinin şehrine gidiyolā. Bilmiyolā tabi anneleri urda olduğunu. Annesi, bubası: Balıkçı biliyu çucuklā.
            Neyse bi gün, üç gün, beş gün… Gidiyo çocuk. Ben diyo, padişaha gideyim de diyo, kendime bi iş alıyım. Gidiyo.
            Padişahım diyo, bana diyo bi iş vē. Sen, benim yazıcım ol diyo; yani böyle bi şeyim ol. Bakalım beğenicem mi seni? diyo falan. Dēkē çocuğu beğeniyo.
            Geliyo o iki gız gardeşe. Diyo: Hatunlā diyo, ben diyo bi şey edindim diyo yanıma diyo. Çok seviyom çociyi. Bayılıyom gaari diyo. Bi gün göremiyom diyo, kendimi yani diyo, hiç hissediyom diyo ya. O gadā seviyom bu çuciyi ben diyo. Çok cana yakın diyo. Ama diyo, alnında bi çatkı vā diyo. Bi türlü diyo, bunu diyo söktüremedim diyo. Hep alnı çatkılı ya diyo. Allah, Allah! Kimmiş bu?falan filan diyolā. Hep anlatıyo. Bunlā uyuz oluyo; ayleleri
            E bu daştakı geeri böyle bitmiş artık. Son anlānı yaşıyo. Nese, yine o cadoloza diyolā ki bunlā: Git bakalım diyolā bunlān evine. Araştır diyolā: Bu ne? Çok seviyo padişah bunu.
            Bi gün diyo: Onları diyo –bi de gız gardeşi vāmış diyo- yemeğe çağırıcam diyo; yemekleycem diyo.
            Nese, bu ihtiyar, gidiyo evine kızın. Evini buluyo. İşte şöyle, işte böyle… Açmıyo gız. Aç bakam göreyim diyo. Iı! Açmıyo falan derken: Padişah diyo yemeğe çağırmış. Bu ağşam yemekteyiz diyo. Neyse yemeğe çağrılıyo.
            Yemekleniyo. İkisinde de çatkı vā alnında. Açtıramıyolā da. Bunlā uyuz olmuş; gızlā. İlle diyolā ne yap yap –al sana şu altınları, incileri-, bu atkıyo, çatkıyı neyse açtır. Bunun alınlarında ne olduğunu öğren.
            Nese: Ah kızım ah diyo gene. Hep diyo başın ağrıyo gibi, alnında çatkı vā. Aç ta göreyim senin diyo şeyini. Teyze diyo, bak diyo sana bi şey söyleyim ben diyo. Çok yüksürdün. Bunu kimseye söyleme diyo. Bak benim alnımda diyo yıldız –açıyu-, ağbimin alnında da diyo, ay vādır diyo. Biz diyo, bundan diyo örteriz bunları diyo. He diyo. Aa iyi diyo. Allah vergisi diyo. Anlıyo.
            Ondan sona gidiyo. Diyo ki: Tamam diyo. Valla şehire gēmişlē. Büyümüş bunlā diyo. Oğlan diyo, padişahın da şeyi diyo. Bu diyo yarın, öbür gün meydana çıkāsa, ne yaparız biz? diyo ya. Yandık! E ne yapalım, ne edelim? Unun golayı vā diyo. Veriyolā altını, inciyi bu kadına. Yani: Bunları ne’abarsan yap. Bunlā senin. Bu gadar basit.
            Geliyo gene gızın evine: Gızım diyo, senin hiç diyo canın sıkılmaz mı bu evde? diyo. Sıkılmaz olu mu diyo. Ağbim diyo işe gidiyo. Ben diyo, evde yalnızım teyze diyo. Valla diyo, bi yerde bi Dilermen Çengisi var diyo. Sen diyo, onu ağbine bi getirtsen vā ya diyo, her dalına dokunsan diyo, bin bir çeşit müzik çalā sana diyo. A valla diyo, hemen diyo söylesem, ağbim getiri bana onu diyo. Ben olayım senin yerine, hemen getirtirim diyo. Hasta oluvā diyo.
            Nese oğlan geliyo tabi. (Nine –cadaloz- gidiyo.) Oğlan geliyo işten: Gardeşi hasta! Söyle-möyle. Bi gün, iki gün, üç gün… Aa! Diyo: Ağbi diyo, vaziyet bu şekil. Bi yerde, bi Değermen Çengisi vāmış. Bilmem kaç kat dağ ötesinde. Bu gelirse ne âlâ. Gelmezse diyo, ben yaşıyamıycam diyo. Çok güzēmiş diyo. Nerde bulayim sana? diyo ben Dilermen Çengisi’ni. Filan yerdemiş diyo. Eh!
            Padişaha gidiyo çocuk: Padişahım diyo, bi Dilermen Çengisi vāmış diyo. Gardeşim hasta. Ben bunu muhakkak getirmem lazım diyo. Yapma, etme! Padşah: Sana şu gadā asker vereyim diyo. Ben diyo yalnız gitcem diyo. Çocuk atını eğerliyo. Yemeğini alıyo; tabi aylık şeyini.
            Az gidiyo, uz gidiyo. Dere, tepe dümdüz gidiyo. (Bu gidiyo yani.) Varıyo. Devler ülkesimiş. Devler ülkesine varıyo. Tabi garnı acıkmış zaten çocuğun. Artık bitmiş hepsi. Bi bakıyo: Bi kadın dev. Kırk tane oğlu vāmış bunun. Bi memesi sağ omzunda –sağ memesi-, sol memesi sol omzunda. İri memeli.
            Sade buraya gidēke, birinle arkadaş oluyo. Diyo ku: Sen diyo, filan yere varcen. Şurda diyo, devlerin annesi ekmek atıyo. Bunun diyo, sağ memesi sağ omuzunda, sol memesi sol omuzunda. O memelēden iç diyo. Annemsin de diyo. Bırak yiğit, bırak ademoğlu. Seni yiyicem. Zaten karnım aç. Oğlanlām gelicek. Dayanamıyom, seni ille yiyicem dē diyo. Annemsin de diyo; memesinden südünü iç diyo. Bırakma ha diyo. O: Bırak der ki diyo sana diyo. Bırak yiğit! Dünya-ahret oğlumsun dē diyo. O zaman bırak diyo.
            Neyse varıyo, hakketen görüyo kadını. Kadın ekmek pişiriyomuş. Hemen: Ya bismillah diyo. Sağ memesini tutuyo; başlıyo içmeğe. Şöyle bakıyo kadın: Ademoğlu diyo, et kokuyo zaten burnuma diyo. Sen nerden geldin? diyo. Seni diyo, yiycem diyo. Dünya-ahret annemsin diyo çocuk. Memesinin südünü içiyo. Şöyle diyo, böyle diyo. Iı! Goyvāmıyo. Bırak yiğit diyo. Dünya-ahret evladımsın, oğlumsun diyo. Söyle derdini bana diyo.
            Oturuyo. Diyo: Vaziyet bu şekil, bu şekil. Ben diyo, Dilermen Çengisini aramağa gēdim. Gardeşim hasta. Bu Dilermen Çengisi’ni diyo, muhakkak götürmem lazım. Aah, aah! diyo. O diyo, perilēn elindedir diyo. Katiyen diyo alamazsın. Alcem diyo. Alamazsın. Muhakkak alıcım. İyi.
Şimdi diyo, vakitleri az galdı. Kırk tane, benim oğlum vā diyo. Kırkı da çok fenadır diyo. U yüzden diyo, seni yirlē. Ben diyo zaptedemem. Seni diyo ben şimdi, b işe yapıcem. Sen diyo saklıycim. Bi tokat vuruyo çociği. Süpürge yapıyo çocuğu. Hemen kapınıngıyına dayıyo.
Bunlā, yer-gök titreyelek hepsi geliyo tabi. Bi tanesi topalmış devin. Eöff! Anne diyolā, âdem eti kokuyo. (Kokudan alıyolā.) Çabuk söyle, nerde? Arıyolā. Çıkıyolā, bulamıyolā. (Süpürge dayalı!) Oğlum diyo, gelse, ben diyo gızartır yiriz diyo ya. Siz insan yimeğe gittiniz. Çıkarın bakalım diyo. Siz ne yidiniz; ne gettiniz bana? Hemen alıvarıyolā sövenleri dişlēne: Gol, bacak, kafa; insan. Ne buldusa yimişlē; dişlerinin arasında. Gazanları goyuyolā, gaynatıyolā ve afiyetle yiyolā. Tabi garınlarını doyuruyolā. Eh çaylarınıi kāvelerini içiyolā.
Ondan sona diyo ki kadın: Oğlum diyo, oldu da diyo, bak demin dedin ki diyo: Âdem eti kokuyo. Yiyim dedin diyo. Şimdi garnınızı doyurduk. Oldu da diyo, bi âdem –insan- yanılsa da gēse diyo. Mememi yapışsa; annemsin, dünya-ahret annemsin diyip de diyo, şap şap içse. Bırak yiğit, seni yiycem-miycem dedisem diyo. Goyvarmasa, südümü emse diyo. Neyiniz olur sizin? diyo. Otuz dokuzu da diyo ki: Gardeşimiz olur diyo. Bi tanesi diyo ki: Valla anne diyo, çıkāma, yirim diyo. Hadi len diyolā şimdi buna. Hadi len diyo. Sen diyo; yiyicekmiş diyo. Annemizin memesini emmiş diyo. O da bizim kardeşimiz diyolā. Söz verin bana diyo. Söz veriyolā.
Bi tokat vuruyo. Garpız gibi, oğlan meydana geliyo. Eyvah! Hıımm yapıyo falan ufak. Saldırıyo bi-iki. Çıkk! Goyvarmıyolā tabi. Onu goruyolar; çocuyi. Gēbakam buraya diyolā. Ne, derdin ne? Derdim diyo: Delirmen Çengisi’ni alıcım, götürcem. Aah! diyo. Dünyanın kişisinin, padişahlān diyo, bütün askerlerini yidi bu Delirmen Çengisi diyo. O dağ-daş diyo, daş ya diyo: Sırf asker ölüsü unlā diyo. Pirilē diyo, unları diyo hep diyo, daş yaptı diyo. Sen diyo, hayatta götüremezsin unu diyo. Milyonlarca asker kitti urulāda diyo. Yok! Götürcim. Anan yahşi, buban yahşi…
Periler diyarında Delirmen çengisi. Neyse, oğlan da bekâr ya. Bu Delirmen Çengisi’nde bi kız vamış ama kız dünya güzeliymiş. U dünya güzeli kızın –perilē- gızın, çalgısımış u Delirmen Çengisi. (Onu anlatıcam daa.)
Nese: Bak kardeşim diyo, seni götürcez. Yalnız bizim hududimiz, bi yere gadardır diyo. Ordan, bi adım, bu yana geçemez. Gidicen diyo, bi armut ağacına raslıycan diyo. Armud ağacından, gurusunu temizleyecen diyo. Bi tane de armudundan yiycen diyo. Zehirle zemberektir diyo. Aah! Armut, ne âlâ armudun varmış; şeker gibisin deycen diyo. Az gitcen diyo. Bi yonsunlu çeşme diyo. Yonsununu ayıkleycen diyo. Zehirli zemberekli suyu diyo. İçicen diyo. Ne âlâ tatlı suyun varmış diycen diyo; geçicen diyo. Giricen diyo –görücen- köşkü diyo. Köşke varıcın diyo. Kapının önünde bi aslan diyo. Aslanın ağzında bi kemik diyo.
Kaynak kişinin ağabeyi- Bi aslan, bi kaplan.
K- Kaplanın ağzında et diyo. Gaplandan eti alıcan diyo. Kemiği öbürküne vericin; eti aslana vericin. Deniştiricen yani diyo. Kapının biri yatıyo, biri kalkıyo diyo. Yatar kapıyı dikiltcen, dikilen kapıyı yatırtcan diyo. Ondan sona gitcen diyo. Bi kız yatıyo ama diyo, çok güzeldir diyo. Sakın gızın diyo, teline dahi dokunma diyo. Uyuyodu o. Hep uyur diyo. Hemen diyo Delirmen Çengisi vādır diyo. Zaten bellidiro; ağaç diyo. Hemen kökünden sök. Çalar o diyo. Çalsın vāsın diyo. Hiç gorkma, yürü diyo. Arkana bakma yalnız. Arkana baktığın anda, bittin diyo. Sakın arkana bakmıycan. Peki diyo. Pencerede diyo, dolabı açıcan diyo. Dolapta diyo, bi şişe su vādır diyo. Suyu alıcen diyo. Gelirke diyo, çeşmeyi, armudu geçtikten sonra diyo, daşlara serpicen böyle diyo o suyu diyo, serpicin. Hiç arkana bakmıycan; devam etcen. Şu sınıra gē diyo. Şu sınırdan bu yana, bi kişiyi geçirmem diyo topal dev. Evel Allah, ben varka, sen gorkma diyo. Sade şu sınıra gadā. Tamam
            Neyse, uraya gadā getiriyolā çociği: Hadi bakalım! Yörüyü çucuk.
Gidiyo. Armudun gurulānı ayıklıyo. Armudundan yiyo. Ne âlâ armudun vā. (Yalınız: Zehirle zemberekmiş.) Yonsunları ayıklıyi çeşmeden. Suyunu içiyo. O da zehir gibimiş suyu. Ne âlâ suyun vāmış demiş. Köşkü buluyo. İşte: Kemikle eti deniştiriyo aslanla. Yatar kapıyı dikiltiyo, dikilen kapıyı yatırıyo.
Ondan sonra, bi de bakıyo –içeri giriyo- ki: Uzun saçlı, çok, dünya güzeli bi gız yatıyo garyolasında. Yanı başında da Delirmen Çengisi dediğimiz ağaç. (Bin bir renklimiş yaprakları.) Bunu –bismillahirahmanırahim diyo- söküyo kökünden, çıkıyo. Çıkarka: Tuut kapım! diyo kız. Kapı diyo ki: Bilmem kaç sene diyo, ‘ep dikili galdım. U beni diyo yatırdı. Öbürkü de diyo: Bilmem kaç sene yatık galdım. O beni diyo kaldırdı. Tuut aslanım! diyo o zaman. Aslan diyo ki: Ben de diyo, kaç senedir kemik diyo ağzımda diyo. ‘Ep et diyo kaplanda. Bana diyo eti vēdi. Kaplan da diyo: Biraz da kemik sıyırim dedim. Ben de eti vēdim. Uğurlar olsun gidene diyo. Allah, Allah! Çocuk yörüyo.
Nese gidiyo çeşmeye. Çeşmeye diyo ki: Tuut çeşmem! diyo. Bilmem kaç senedir burda akarım diyo. Gelip te diyo, ne gurbaa yonsunumu temizledin, ne suyumdan içtin diyo. O diyo geldi, yonsunlarımı temizledi; suyumdan da içti. Ne güzel suyun vāmış dedi diyo. Oysa ben, zehirle zembelekimdir diyo. Uğurlar olsun gidene diyo.
Tuut armudum! diyo. Armut ta aynısını söylüyo.
Tuut perilerim! diyo. (Ama çocuk: Atamış. Attın üstünden, başlamış u suyu daşlān üstüne. Daşlān üstüne dımlayan su: Sırf askermiş unlā. Dirilen asker… Daşlā kompile asker kesilmiş. Gaçıyo.) Perilē yetişiveriyo bunlara. Guyruk guyriğe; tozo dumana dikelek.
-Senin bi de- bakmış ki dev; yaklaşmış: Toz dumanı geliyo. Topal dev: Uleen yörü, ulan yörü, ulan yörü. (Dev urda çıldırır da, bi adım atamazmış. (Kaynak kişi, anlatının bu bölümünde- heyecanlarak ayağa kalkıyor ve anlatısını ayakta sunmaya başlıyor. Ö.G.) Dev heyecanlanıyo tabi. Yörü len, yörü şlen, yörü len… Perilē, atın guyriğinden tutuyo. Dev de, atın kafasından tutuyo; bu tarafa atıyo, sınırdan bu yana. (Bi adım u yana geçemiyolā. Vuuvv! yapıyo tabi dev. Perilē-merilē, hepsi… İş bitiyo. Delirmen Çengisi, bizim Balıkçıoğlu’nda. (Kaynak kişi, yanlışlıkla, bir önce anlattığı masalın kahramanını adını veriyor. Ö.G.)

D- Balıkçıoğlu’nda mı?
K- Delirmen Çengisi, bizim padişahın o şey oğlunda, kendi oğlunda. (Kaynak kişi, anlatının heyecan unsurunun yoğun olduğu bu bölümünün bitiminden sonra yerine oturuyor. Ö.G.)
            Ondan sonra tabi: Gel diyo, bu ağşam misafirimiz ol! Çocuyi götürüyolā.
            Gonuşuyolā: Dünya-ahret kardeşimizsin. Bi işin düştiği zaman, artık burıya gel. Sakın ha başka devlere diyo şe yapma. Bak diyo, bizim mühitimiz bu. Başka mühitten geçme. Sonra seni yirler.
            Sınıra gadā gene geçiriveriyolā ertesi gün. (O ağşam yatıyolā tabi.) Sakın diyo, bu iş için gēme. Seni diyo biri, buraya öldürtmeğe yollamış diyo. Başka türlü diğil diyo. Yüzde yüz ölüme yollamış diyo.
            Demiş ki şimdi kadın: Bu, kırk gün bekliyelim. Gēmezse, kızı da evde zehirleyiveririz. He, kızı çabuk götürüceklē.
            Nese zaman geçiyo tabi: Getiriyo. Padişah… Gız dokunuvarıyo tellēne. Bin bir türlü seda çıkıyomuş. Ama bi dalı söylemiyomuş, bi dalı.
Neyse zaman geçiyo. Padişah diyo ki: Oh diyo. Sevdiğim kişi gēdi gene bu gün. Allahım diyo, dünya benim oldu diyo. Çok seviyom çociği ben diyo.
Hee! Gēmiş mi? Gēmiş. Ne yapıcez? Du diyo, ben bi misafirliğe gideyim; nine gene.(Öldürtücü ille yani.) Ona altın, inci veriyolā gene: Git bakalım; nedir bu?
Nine dokunuvarıyo yapraklāna: Her tarafı, bin bir türlü söylüyo yani. Çok güzel bi şey. Bak diyo gızım diyo, bunun diyo, bi dalı söylemiyo diyo. He nine diyo, o niye çalmıyo? diyo. Neyse, du bakam diyo. O niye çalmıyo; düşünürüz diyo nine. Gene gidiyo.
Tamam diyo, getimiş diyo. Eyvah! Ne’abıcez? Bakalım, golayı vā diyo. Şimdi o tamamen gidē diyo. Bi dalı çalmıyo onun diyo. Şimdi diyo, onun esas sahibi vā diyo: Pir Gız. Ben derim ki diyo: Orda bi gız vā. Eğer bu gız geliise ne âlâ. Gēmezse, bu dal çalmaz. Bu gızı getirirse buraya, her tarafı çalar o çiçeğen derim diyo. Bu gız çok seviyo abisini diyo; getirtir diyo. Geeri, dönüşü yok diyo.
Neyse gene gidiyo. Bu şekil diyo. Diyo ki: Bu dalı çalā. Ama aynı yerde diyo, bi kız vā. O kızı getirirse diyo, her yapraktan bi ses çıkā diyo. Ah nenecim diyo, ondan golayı ne vā? diyo. Ağbim getdi ya diyo. Unu da getirir diyo.
 Yine hasta oluvarıyo. Ulan etme, etme! Ağbi diyo, orda diyo bi gız vāmış diyo. Bu da gelirse diyo, yapraklān hepsi diyo, ayrı ayrı ses çıkarırmış diyo. İlle bu da gelicek. Ule yabma etme dedise, olmuyo. Tamam diyo çocuk.
Gine padişahtan izin alıyo. Atını koyuyo. Ha bakalım! Dooğru gene devler ülkesine.
Diyo ki: Vaziyet bu şekil. Gene toplanıyolā. Hadi bakalım, hadi diyo şimdi Topal Dev. Sen, gēdiğin gibi burdan uza. Seni diyo, buraya öldürtmeğe gelen –gönderen- biri vā. Bunu diyo şe yap sen. Kimmiş seni buraya yollayan? diyo. Yook! (İnanmıyo tabi çucuk.) Oğlum diyo, vaziyet bu şekil. Sen bunu diyo şe yap. Yok! Neyse, dinletemiyolā. Hadi yürü! Gine aynı yabıcan diyo. Armudundan yiycen, suyundan içicen diyo. Aslandan, gaplandan gene deniştir diyo. Kapıları yatır, galdır diyo. Gız vā diyo. Gız şimdi uyur diyo u diyo. Saçlānı topla diyo eline diyo. İki memesinin arasına diyo, hançeri diyo şe yap. Kalk! Ben seni… O zaman gözlēni açā o diyo. Kalk! Ben, seni almağa geldim. Git yiğit üstümden dē o diyo. Yok! Seni almağa geldim deyecen diyo. Seni baş edemeycek o diyo. Alıcen diyo, çıkarecen. O diyo: Tut! dē ama diyo, hiç diyo gine yaptıklarını yap; arkana bakma diyo. Atına atla; at. Aynı şekil devam et diyo. Olay bu.
Çucuk gene aynı şekil: Armuda gidiyo bu şekil, suya gidiyo bu şekil. Aslana gidiyo kemiği veriyo, gaplana gidiyo eti veriyo. Kapıları yatırıyo, galdırıyo gine. Bi de bakıyo: Bi dünya güzeli, yatıp duruyo şeyde. Saçlā: Üç-beş metre. Dolaya, dolaya, dolaya, dolaya saçlara, hemen hançerle berabā, basıyo üstüne. Gözlerini açıyo: İn yiğit üstümden! Daş yaparım seni diyo. Seni diyo, almağa geldim diyo. Hiç diyo kurtuluş yok; gıza. Şöyle diyo, böyle diyo: Yok! Peki diyo. Yürüyo.
Kapıya diyo ki: Tuut kapım! diyo. O diyo, iki seferdir geliyo. Beni diyo yatırıyo, galdırıyo diyo. Uğurlar olsun gidene diyo.
Gaplana diyo. Hayatta diyo olmaz. Uğurlar olsun gidene. Kemik vēdi diyo. O diyo: Etimi bana vēdi diyo (yani kısacası), bu şekil yaptı. Sen diyo, hiç aldırış etmedin diyo bana, bize diyo. Hep aynı şeyde yaşadık diyo. Uğurlar olsun gidene diyo.
Suya varıyo. Su diyo: İkidir çeşmemi –beni- diyo temizliyo. Suyumdan içiyo. Zehirle zemberek akardım diyo. Uğurlar olsun gidene diyo. (Gurtuluş yok; gidiyo gız!)
Armuda varıyo. Armut da bu şekil diyo.
Tuut perilerim! diyo. Bi yetişiyo perilē bunlā: Toz-duman! Her taraf peri. Garışık. Guyrug guyriği. Artık böyle yakalanacekmiş ya.  Devlē arkadan –kırkı birden-: Ullen yürü! Ulen az daa yürü! (Tutulucek geeri böyle guyruktan.) Ulen yürü, ulen yürü! Ellēnde devlē geeri artık. Yakalamış devlē. Onlā da onu, bu tarafa çekmişlē. Tabi gızgınmışlā hepsi. Eğer devlē olmasın, o tarafa geçicek onlā. Yani kurtuluş yok. Ama devlē ona yardım ediyo. Kendi gardeşleri gibi şe yapıyo, yardım ediyolā.
Artık o akşam, burda unlā, yatıyo gākıyo devlere. Gız diyo ki: Bak diyo seni diyo… Yatıyo gākıyolā. Neyse gidiyolā memlekete ….. tabi sahibi. Her taraf cıngır cıngır! Gelin buraya diyo. Bak diyo, ben diyo, sizin ne yaptığınızı biliyom diyo. Siz diyo, oturun şuraya diyo gızlan oğlana. (Peri ya gız!) Bak diyo, saraya gitcen diyo…

Kaynak kişinin ağabeyi- Doğru de ya! Geçiyosun. Saraya gtmeden kadınlar…
K-
(He!) Duymuş kadın; gocagarı. Eyvah! Getirmiş. Ne’apıcaz?
            Padişah sevinmiş tabi, gene gēdi diye. Diyo ki: Yemeğe alalım bunları diyolā, yemeğe alalım.
            Neyse o ağşam diyo ki: Bak diyo, padişah sizi yemeğe alıcek. Yemeğe giderke diyo, orda, merdiven başında diyo, gömülü bi kadın vā.

Kaynak kişinin ağabeyi- Onu, gelen kız diyo yani, getirdiği kız diyo.
K-
(Peri.) Bi kadın vā diyo. U kadının diyo –Şu mendili al. Sen de şu mendili al- güzelce yüzünü temizle, yıka diyo. Yanaklāndan öpün diyo. O zaman çocuk: Padişah onu diyo… Bak diyo, sizin diyo anneniz diyo. He! Başınızdan geçenleri… (Hepsini, bu gız söylüyo. Bu şekil, bu şekil, bu şekil yaptılā diyo.) Tamam diyo
            Şimdi kız: Bi kedi, bi köpek yavrusu pişiriyo; peri kızı. Diyo: Padişahım diyo, yemeğe daved etmişin. Biz de yemek yaptık. (Hep berabā yiyceklē tabi.) Kesiyo; bi kedi, bi köpek yavrusu.
            Nese veriyolā. Hemen oğlan, annesinin yüzünü siliyo; öpüyo yanaklāndan. (Kaynak kişi, ağabeyine seslenerek: Ö.G.) (Bi şey veriyo galiba onlara di mi yimek için?) Neyse gız da aynısını yapıyo: Öpüyo yanaklāndan. Eyvah diyo…

Kaynak kişinin ağabeyi- U peri gızı da örtülüymüş. Öbürlerinin başı: Çatılı hâlâ.
K-
Peri kızın yüzü örtülü. Onların da alnı çatılı. Nese, bunlā bunu yapıyu. Padişah diyo ki içinden: Ben bunların, yarın sabah kellesini vurdururum diyo. Unlā, benim naletlememe bu şekil, bu şekil yaptı diyo. Bozuluyo padişah yani. Sabahı zor bekliyo padişah.
            Nese yemek yiyolā yiyolā… Bu sefer: Bu da bizim yemek diyo peri kızı –u şeyden getirdiği, periden-, goyuyo. Bi açıyolā: Anaa! Bi kedi, bi köpek yavrusu. Diyo ki padişah: Bu ne ya? Padişahım diyo: Biri kedi, biri köpek. Bu yenir mi? diyo. E diyo, hiç insan, kedi yavrusunla köpek yavrusu doğuru mu padişahım? diyo. Benimki doğurdu ya diyo. Bak diyo, yüzünü sildiniz diyo. Bu diyo, kedi yavrusunla köpek yavrusu doğurdu. Haşa padişahım diyo. Bu şekil, bu şekil, bu şekil oldu diyo. Bunlā diyo bu işi tezgahladı. İşte buyurun! Şu senin oğlun! (Alnından açıyo.) Bu da senin kızın. (Onun da alnını açıyo.) Biri ay, biri yıldız. Bunlā diyo, vazifesini yapamadı. Bu hamile kaldı. Bu kötülüğü yaptılā. Burda yaşadılā, burda şe yaptılā. Hepsini bir bir söylüyo. Padişah: Eyvah! Hemen…

Kaynak kişinin  ağabeyi- Ordan da kız, böyle tikiliveriyo; o gelen kız: Ben de bundan sonra, senin gelininim diyo.
K-
Geliniyim diyo. Artık açıyo. Ben de diyo, senin bundan sonra gelinim diyo. Unu açıyo.
            Tabi öbürkülēni padişah, kelleleri furduruyo artık. Kırk gün, kırk gece düğün yapılıyo.
Kaynak kişinin ağabeyi- Onlar çıksın kirevide, biz erelim muradına.
K-
Muradına. (Burda şeyimiz, masalımız artık sona eriyo. Böyle oluyo yani.)

Çan İlçe Merkezi-Seramik Mahallesi
02 Ekim 2002
Kadın/Yaş 73/Çan-Söğütalan/3 yıllık eğitmen mezunu/Dul/7 çocuklu

            Üç tane kız kardaş varmış. Ordan sonra, padişadan emir gelmiş: Hiç kimse –bi karartma olmuş hani- kimse şılak çekmiycek. Kim şılak yaparsa, şu kadar ceza vericem dimiş.
            Koca kız kardeşi demiş ki –Gelmişlē: Neden ışılağı yaktın?-: Padişaya benden selam söyleyin demiş. Padişahlan evlenicem demiş. Ona –demiş ki- çadır dokuycam. Bütün askerleri demiş örtücek, içine alcak.
            Ortanca da demiş ki: Benim selamımı söyle. Ona, bi halı dokuycam demiş. Bütün demiş yer kapanıcak demiş hani halıyla.
            En küçük olan da demiş ki: Padişaye selam söyle demiş. İki tane çocuk doğurcam ona; ikiz demiş. Birinin göbeğende altın kilit olucak demiş, birinin gözlerinde demiş –hurduğum zaman demiş, ağladığı zaman demiş- inci, mercan dökülcek. Güldüğü zaman, yanaklarında gül açılıcak demiş.
            Padişah –gitmişler söylemişler-: Gelsin bakalım onlar demiş. Almış –karı- bunları. Üç kız kardeşi de kendine almış.
            Demiş ki koca şeye: Hadi bakalım! Doku benim şeyi, halıyı. Ben bi padişah karısı olup ta, halı mı… Çadır mı dokuycam sana! demiş. Onu bağlamış.
            Ortancıya demiş: Hadi bakam! Yap halıyı ya. Ben bi padişah karısı olup ta demiş, halı mı dokuycam sandıydın demiş. (Padişah n’aapsın?)
            Küçük olan –derken- hamile olmuş. Hamile olasıya, kız kardaşları, ebe garıya para vēmişler; iki tane köpek eniği getirmişler. Karı doğurmuş: Biri kız, biri oğlan. Bi de baksalā ki: Oğlanın göbeğende altın kilit. Çocuk ta ağlarka -kız-, gözlerinden başlamış inci, mercan dökülmeğe. Hemen bi sandık yabmışlar. Onları sarmışlar, denize atmışlar. Köpek enceğe koymuşlar karının yanına kız kardaşları.
            Padişaya demişler: Gel! Seninkisi doğurdu. Bi gızınla, bi oğlun oldu. Bi de gidē ki: Köpek enceğe. Bir kancık, bir erkek. O vakıt demiş ki padişah: Şu merdivenin altını kazın bakalım demiş. Kazmış. Merdivenin altına kadını, buraya gadā gömmüş; boğazına kadā gömmüş. Orda on yedi sene, on yedi sene merdiven altında durmuş o şey, karıcık. Gız kardeşleri diyumuş: Tükürün onun yüzüne –gelen giden mısafirlere-, köpek eniği doğurdu.
            Denize atmışlā o sandığı da. Gene, tabi o gene ermişlēden adamın biri sabalē –dedenin biri- denizin boyunda: Malsan demiş geeri demiş, cansan gene… (Şandık hane şeydiyomuş.) Sandık gēmiş. Bi de açıvermiş sandığı. Bi sandık inci, mercan dolu. İçinde de iki tane çocuk. Birinin göbeğende altın kilit.
            Onları, o adam –o dede- almış. Büyütmüş onları, büyütmüş. Onlara demiş ki: Sakın biri birinize göz koymayasınız. Siz kardeşsiniz demiş. Bi terde büyütmüş onları.
            On yedi sene olmuş. Ondan sona demiş ki: Dede! Biz artık gidicez. Gidin oğlum demiş. Filan yere, filan köye gidin demiş. Oraya demiş dükkân açın, bi mekân açın demiş. Ondan sona demiş, orda yaşayın demiş. Ama bi şey duyduğunuz zaman, ille beni bulun demiş hani. (Bubasının köyüne yollamış onları.) Oraya güzel bi dükkân açmışlar, oturmuşlā.
            Şimdi padişah gelir geçermiş ama gelir tükürürmüş karıya. Kız güldüğü zaman, güller açılırmış yanağında. Çocuk ta öyle şey gibi. Git de gör dermiş. Âlem doğurmuş dermiş, analar dermiş. Güldüğü zaman, yanaklarında gül açıyo. Dükkândan ayrılamıyom diyomuş. Çocuk ta öyle diyomuş. (Tükürürmüş garıya, geçermiş.)
            Sonra bu, bir gün olmuş. Gene anlamış o şeyler; deyzeleri. Padişaya demişler ki… Çocuğa demişler ki: Filan dağdan gidip –uraya vakıtsız şeyler var- elma, yemiş getir dükkâna. Daha çok alalım. Dev Dağı’na yollamış onu.
            Ordan sonra, gene dedenin yanından giderke: Nereye gidiyosun? demiş. Dev Dağı’na yolladılā beni demiş, şey getirmeye. Sen, dön gerisi geriye demiş. Dönmüş.
            Ne oldun? demişler. Dev Dağı’na demiş şeydemedim. Bak demişler: Sen evlenicen demişler ama filan yerde demişlē, bi kız var demişler, o kadar güzel, o kadar güzel demişlē; huri kızı gibi demişler.
            Dedeye yine gitmişlē bunlā. Dede demiş ki: Bak orda dimiş… Peri kızı o demiş. Orda, senin gibi binlerce aslan taş oldu; yatıyo demiş. Giderken demiş, kulaklarına pamuk sokucan demiş. O diyicek sana dimiş: Taş ol ha Yasiir! diycek demiş. Sen: Taş ol kâfir… O saña: Taş ol kâfir diyicek dimiş. Sen: Yasir! diye bağırıcan demiş. Ordan demiş, gulaklarına pamuk dıka. Dıkamamış çocuk.
            Kız kardaşınla, yolun çatına kadā gelmişlē. İkisi de yüssüklerini taşın altına koymuşlar. Bak demiş, gelmezsem haftaya kadā demiş, yüssüğüm küflenir benim burada demiş. Ordan beni aramak istersen, gene sor dedemize demiş. Ondan so çık, gel yola demiş.
            Bir hafta olmuş. Sekizinci gün bi de gidē ki: Yüssük küflenmiş. Yok, gardeşi gelmiyo. Dedeye demiş: Böyle böyle. Ben dedim ona demiş. O, beni dinlemedi demiş. Sımsıkı gulaklarını dıka demiş. Düş yola demiş. O demiş hep: Yasir diycek; sana bağırcek demiş. Sen de: Taş ol –hep- kâfir diycen ona demiş. Ondan sona demiş, o uzun saçlı bi peri gızı; çok güzel demiş. Tutucaksın onu saçlarından: Ağbim nerde, ağbim nerde? Hep ona, hep öyle sorucan demiş. O hep diycek sana: Taş ol kâfir ama demiş, sen hep: Ağbim nerde? diycen demiş. Kız pinmiş ata: Sürmüş, sürmüş…
            Gitse baksa ki: Biir taş ova. Bütün taş: İnsan heykeli. Hep insan heykeli. Ondan sonra, bu hep bağarıyomuş ona: Yasir! Taş ol kâfir. Yasir! Taş ol kâfir. Tutmuş peri gızını saçlarından: Ağbimi de ağbimi, ağbimi… O vakıt demiş ki: Bütün burada senin demiş… Bunlar hep insan demiş. Ağbin kim olduğunu, ne bileyim ben? demiş. Ağbim demij, burada bir haftalık demiş. (O vakıt, tabi biliyo.) Hemen saçlarını ıslamış; bi savurmuş gız. Saçların ıslağından: Uykudan uyandım demiş, galkmış. Çok uyumuşum demiş. Çok uyudun ağbi demiş. Ordan sona: Bunlā kim? demiş. Bunlā: Hepisi, senin gibi aslan demiş. Bunların hepsini kaldırıcan demiş. Kaldırırsam, onlar sana şey yaparlā demiş, şimdi demiş: Ben alcam, ben alcam… Hayır demiş, hepsini kaldırıcan demiş. Onlā senelēden… Artık evini barkını bilemez demiş. (Ama peri ya: Gencecik. Peri gencecik olduğu için tabi.)
Bu alıvēmiş saçlarını, ıslamış. O taşlara, bu taşlara, o taşlara… Herkeez uyanmış uykudan. Beh! Ne kadā uyumuşuk. Beh! Ne kadā uyumuşuk. O demij benim, o demij benim, o demij benim! O zaman demiş ki: Siz, evinizi barkınızı bilebilecek misiniz? Valla bilmiyoz. Bak demiş, bizi kurtaran, bu kız kardaşım demiş. Ben burda, sekiz gün oldu demiş; dokuzuncu gün. Hepiniz sizin, can verdirdim. Ātık demişlē ki: O senin nasibinmiş. Sen, bizi kurtarmışın. Allah razı olsun. Herkes çekmiş gitmiş.
Gene gelmişler dükkâna. (Peri gızı da o kadar güzelmiş.) Demiş ki padişah: Akşama demij, bana mısafir gelceksiniz demiş. Olur demiş, mısafir geliriz demiş.
Ordan sona, gitmişlē bunlā şimdi saraya. Tükür yüzüne, tükür yüzüne; şimdi anasının. Onlā… Ne yabmış peri de, peri gızı da? Bi teste gül , gocasının eline vēmiş. Bi teste gül, görümcesinin eline. Bi teste gül de kendi eline almış. Ordan sona, onlar: Tükür diyolā ya, onlā da birē teste gül vēmişlē. Hey Yarebbim demiş. On yedi senedir demiş, hele bi Müslüman insan geldi de demiş, bana demiş birē demed demiş, gül attılar önüme. Gül vēdiler demiş; sevinmiş.
Ondan sona oturmuşlā, yemek yimişlē, şeytmişlē. O vakıt demiş ki padişaya: Padişahım demiş, şu kadın neden gömülü demiş gelini, merdivenin altında? demiş. Bunlā demiş, üç kız kardaş demiş. Bana dedile demiş… Ben demij bir şey verdim: Karanlık! Kimse ışık yagmıycek. Bunlā, ışık yaktılā. Biri bana bi parça(?) çadır dokuycaktı. Askerim örtülücekti. Biri; Goca halı yapcaktı. O da, bana yapıcaktı iki tane çocuk. Birinin göbeğende altın kilit olcaktı. Biri de ağladıkça, mercan saçılcaktı gözlerinden. Yanaklarında, güldükçen gül açılıcek. Ya demiş; acaba doğurmadı mı? demiş. İki köpek enceğe doğurdu demiş.
O vakıt, kıza bi tokat vurmuş. Kız başlamış ağlamağa. Başlamıj gözlerinden şey saçılmağa: Mercan, inci. Bak demiş. Ondan sonra güldürmüş kızı. Başlamış gül, yanaklarında açılmağa. Gördün mü? demiş. Âleme Allah verdi… Âleme Allah vermedi. Bunlar senin demiş. Gocasının da hemen çıkarmış buradan, göbeğene açmış. Altın kilit göbeğende. Bunlar demiş senin çocukların. Ordan, ben bi peri kızıyım demiş. Senin artık gelininim demiş. Ama demiş, yolladılar demiş. Ben, sürüylen insanı taş yaptım. Sürüylen insanı senin gızın demiş kurtardı. ‘Episi insan içine girdi. Senin bunlar, uraya gömülücek insanların demiş. Padişah artık şaşırmış. Hemen çıkarmış ordan o şeyi; karısını. Yıkatmış, paklatmış: Ben yaptım, siz yabmayın demiş.
Artıkın ötükülerini: Siz ne istiyonuz? dimiş. Kırk satır mı istiyosunuz, kırk katır mı istiyosunuz? dimiş. Kırk satırı ne yapalım? demişlē. Kırk tane katırı vē de demişlē, hiç olmazsa kervancılık yaparız demişler.
Kırk katırın kuyruğuna bağladıvermiş mi onları! Parça parça parlatmış. O günden bu güne, en küçük kız kardaşınlan, onun da ömrü geçmiş.

Kentler Anlatılınca Güzeldir sloganı ile çıktığımız bu yolculukta kentimizi anlatmaya ve paylaşmaya devam ediyoruz. Eylül ayından itibare...