Merkez İlçe-Aşağıokçular Köyü
19 Eylül
2001
Erkek/Yaş
70/Merkez-Serçiler/Okur-yazar/Dul/6 çocuklu
Padişahın (Kaynak kişi, önceki anlattıklarını kast ederek: Ö.G.) Padişahlān
u da gene.) padişah… (Anlattırıcağnız muhakkak(?) bana bunu.) (Kaynak
kişi ile hasta yatağında, soluk alıp vermekte zorluk çektiği bir anda derleme
çalışması yapılmıştır. Bu nedenle kaynak kişi, anlatılarını sunarken
zorlanmaktadır. Ö.G.)(Kaynak kişinin son sözleri, ortamda bulunanların
gülüşmelerine yol açmıştır. Ö.G.) Padişahlān biri, askerini almış,
yöreyiş yaptırıyo, geçiriyo; merasim. Şarkı, türkü gidiyo boyuna askerde. Otuz
dokuz tane evli u padişah. Otuz dokuz tane garı almış. Çoluk-çocuk yok.
Balkondan gezen böyle biri, beyit atıyo o padişaha: Şu padişahın diyo bi ailesi
olsa, dünyaya nurtopu gibi bi çocuk getirir. U da, una yetē diyo. U da unu
arıya zaten. ‘Adi kırk olsun demiş. Bunu da alıyim be!
Bi düğün saldırıyo padişah. Veriyolā.
Zaman geliyo. Otuz dokuz tane garı da urda ama. Hamile ya garı. Biliyo garılān
hepsi. Şimdi düşünüyolā kendileri: Buna ne oyun yapalım biz? Bu çociyi doğurdu
mu bu, bize hapsimizi idam idē bu.
Yalançılıklan gēmişlē. Yaparız, yaparız diye gēmişlē hep padişaha. Çıkk! Hep
domuzliği düşünüyolā her gün: Ne yapalım, ne yapalım?
Padişah gene askerinlen yöreyişe çıktiyi gün, doğum da olmuş u gün. Hemen
dadaları almışlā; sarmışlā sarmışlā. (İkizmiş dadalā. Biri gız, biri oğlan.)
Değirmen argı derlē: Bilirsin su geçē urdan; diğirmene su geçirirlē. Atı
atıvāmışlā orayı. U otuz dokuz tane garı yiyo bu boku. Garıcağzın haberi yok.
Baygın. Doğum yaptı. Bilmiyo ne oldiyini. İki tene köpek yavrağa getimişlē
–yavrusu-, yatırıvāmışlā yanına.
Padişah ta gēmiş. Bi müjde: Senin u met ittiğin hanım –hatunun- vā ya; garı.
Ee? İki tene köpek yavrusu getdi ama duymidiğin de, görmediğin iyi oldu;
padişaha. Böyle müjde çekiyolā. Bi de bakıyo padişah: Biri bi yanda, biri bi
yanda. Köpek yavruları yatıp duru; garının. Birē tene balta enselēne;
kaydırıvāmışlā. Bi yolun kenarına dikin kadını demiş. Yazın: Gelen geçen,
yüzüne tükürsün diye. Gelen geçen yüzüne tükürüyomuş garının; geçiyomuş. Suçu
nedir bilen yok. Garıcaaz urda.
Diğirmene gelelim –garı çekegoysun- diğirmene gelelim, diğirmene. Götdü ya
çocukları su. Diğirmenin daşının altında, domuzluk dēlē b işi vādır,
çark böyle. Orayı… Geliyo u çocuklā, orayı, çarkın şiysine
sıkışınca: Daş duruyo, dönmüyo. Daşı çevirmiyo. Bi de diğirmenci iniyo, bakıyo:
Aa! Orda bi şey sarılı. Bi de çekmiş, çıkarmış: İki tene çocuk! İkisi de canlı.
(Unun da çoluyi çocuyi olmuyomuş; diğirmencinin.) Alınca bunları, doğru evine.
Ulen hanım! Bilmem fazlalıktan atıldı, bilmem düşürdülē. İki tene çocuk demiş
gēdi, bizim daşın altına –domuzliye- sıkıştı. Çıkardım geldim. İkisi de canlı.
Bak şunlara çabuk. Besliyelim şunları. Tamam Hemen soyuyolā bi de çocukları.
Garınlarını doyuruyolā filan. Ooh, fıstık gibi! Bakıyo çocuklara garı.
Böyümüş unlā. Ee baba diyolāmış değimenciye; ötekine de anne. Baba! Sen
yorgunsun. Bu ağşam evde sen yat. Biz diğimende yatarız ağbimlen; gız veyahut
oğlan.
Şimdi padişah ta ara sıra ava çıkāmış; dediğim padişah. Ulan şimdi ava çıkmış.
U çocuk ta ava çıkmış u gün; u diğimenci. Bi tene vurmuş keklik -ama çantada- u
diğimencinin çocuk. Çantada bi tene keklik vā. Padişahta yok. Ulan öyle bi dili
datlı bi çocuk ku, padişah ayrılmak istemiyo. (Gaynattım gatranı demiş
olmaz şeker, ille cinsine sıçtımın cinsine çekē demiş. Gan çekiyo bi
kere, gan. Padişahın oğlu yav! Çekiyo herifin bi kere. Seviyo çociyi. Ama
bilmiyo padişah.) Padişahım diyo, siz bi şey yapamamışınız. Biz her gün… Burası
daha yakın bize. Biz yarın gene geliriz be. Al bakıyim şunu diyo; goy çantana.
Bi pilav-milav yapāsın. Yahut b işi yapāsın; yiisin, dadına bakarsın. Hadi güle
güle. Oğlum! Ben seni davet itcem. Bi akşam, benim misafirim olucan. Ulen, biz
gardeşiz diyo. Bi gardeşim daa vā. Bi gonuşalım, idelim. Gararlaştırırsak bu
işi, ben sana “he” derim. Kusura bakma. Tamam diyolā, ayrılıyolā.
Evde anladıyo. Ulan diyo, değirmencinin ikiz diyo evlatları vā. Görmek ilazım.
Çakallıyo garılā şimdi; değirmencinin dedi ya. Değirmenin argına atıldı
çocuklā. Bu çocuklā sağ olup ta, hâlâ böyümesin mi? Duymasın ya! Öğrenirse
bunları bu, inini-dinini öğrenir geri.
Tanışmağa başlamışlā.
X- Paça tutuştu!
K-
Hemen gocagarının birini buluyolā gene. (Şinik dedik ya demin.) Bi
şinik buyday veriyolā gocagarıya. Biraz da Osmanlı. Götü, değirmende bi gız vā,
bi oğlanlan. Nası gandırırsan gandır bunu. Unlān başına, ölücek(?) yer bul.
Unlā yok olsun. Tamam!
Gara Bilal isminde bi tezgah vāmış bi yerde. İsmi: Gara Bilal. U tazgahı almağa
giden, geri gēmiyo; urda galıyo. Şunları söyleyim de demiş gıza, ikisi de gāsın
urda.
Gızım! Ne yapıyonuz siz burda? Ne yapalım işte nine. Benim de yetimlē vā
başımda. Pek geç kalmıyim ben: gocagarı şimdi. Adaam! Un inmezse bile, senin
sıra gēmēden, biz sana goyvarırız ununu yav. Götürü gidēsin. Üzülme sen. (Gız
öyle diyo.) Ağbin nerde? Ava gitti. Gelir birazdan. Senin canın sıkılıyo mu
burda? (Başlamış gocagarı.) Yoo! Kara Bilal derlē bi tezgah vā filan yerde.
Kendi kendine dokur. Ne istēsen dokur. Burayı bi getiseniz onu siz, milyarlık
adam olusunuz, milyarlık. Böyle oğraşmazsınız diğimenle filan. Ne isterseniz
dokur. (Derlemeye, bant değiştirmek amacıyla, kısa bir süre ara
veriliyor. Ö.G.) Sen, unu diyo aldıttır. Tamam, ağbim geldiğne
söylerim diyo. (Aşıyı vurmuş gocagarı.) Almış ununu gitmiş.
Ağbi! Gara Bilal diye bi isimli, bi tezgah vāmış filan yēde. Unu ille getiricen
bağa. Kendi kendine dokurmuş u. Ah gardeşim! Uruyı gidenlēn başı yanıyo; hepsi
ölüyo. Benim ölmemi mi istiyon sen? Bi şeycik olmazsın sen. İlle getiricen bunu
….. / ….. gız şimdi. Çociyin kılıcı vāmış. Bak! Şu kılıcı, şuruya asıyom;
duvara. Her sabā, bu kılıca bakıcan. Bu kılıçtan gan damlāsa, ben ölmüşümdür.
Benim öldiğim yere, sen de gelicen. Hemen derhal çıkıcan değimenden. Benim
öldiğim yere sen de gel; urda öl. Tamam.
Her sabā bakıyo gız uruyı, her sabā bakıyo. Bi de bakmış bi sabah: Gan damlıyo.
Haah! demiş, ağbim gitti. Ben de gidiyim. Bağa vasiyet itti bu. Hemen bi kat
erkek elbisesi giyiniyo, u da çıkıyo yola.
Şimdi urda biç esme vāmış, yolun kenarında. Ağbisine tembih itmiş ehtiyarın biri
urda ama ağbisi evden çıkıcağı zaman, vazifesini yapamıyo. Kıza da aynısını
tembih idiyo şimdi bak. Elini yüzini yıkākana, o ehtiyar gene geliyo: Nereye
gidiyon? Gara Bilal’ın tezgahını alıcam diyo. Hee! Şurda, ilerde devlē vā. Sağa
hücum idiceklē. Hiç korkma; bi şiy yapamazlā. Boyuna devam it. İlerde bi daa
vā. Ateş püskürüceklē. Yakmaz o ateş. Devam it yoluna. İlerde bi tehlike yok.
Binanın üstüne varıcan. Binanın içinde, saçlarını darā duru böyle. İşi gücü
yoktur u Gara Bilal dediklerin. Saçlarından bunu yakala. Bi şiy sorma.
Yılanlar, çiyanlar hücum itcek sağa. Bi şey yapamazlar sana; korkma. Arkana
bakma yalınız. Bina da harekete geçicek son zamanda; sallanıcak. Yıkılmaz,
korkma. Kapıdan dışarı çıktın mı: Teslimim diye bağırıcak sağa. Sağa teslim olucak.
O zaman goyvā. Ehtiyar tarif idiyo gıza bunları. (Gardeşine de tarif etmiş ama
gardeşi yapamamış o şeyi, yapamamış o.) Tamam diyo, sağol amca. Yola devam.
Hakkatten devlē hücüm itmeğe başlamış bi yerde, üstüne. Korkmuyo bu. Varıyo
üstlēne. Unlā çekiliyo. Ateş püskürenlere… Unlā da bi şey yapamıyo. Unlā da
çekiliyo. Binanın üstüne varıyo. Bi de binadan çıkmış yokarı: Saçlarını darıyıp
duru afet. (Gızmış u.) Yakalayınca bunu saçlarından, paldır-küldür merdivenden
indiricek; dışarıa çıkarıcak. Maksatı u. (Ehtiyar da zaten öyle dedi. Dışarıya
çıkarıcan dedi.) Uleyyn! Yılanlā mılanlā urulādan hücum itmeğe başlamış.
(Tılısımlı demek o.) İşte bina da harakete geçiyo fılen. Hiç alındırmıyo
gız.Dışarıya çıkıyo: Teslimim diyo, tamam bırak. Gardeşime ne yaptın? diyo;
soruyo.
Kapının arkasına daş olmuş. Gaktırıvāmışmış uruyı. Ayağanlan kaktırıvarıyo: Gül
gibi, içinden gene gardeşi çıkagoyuyo; daşın içinden. Heç bi şey yok çocukta.
Tılısımlımış çok. Hah! Bi de bakıyo erkek kardeşi: Başarmış. Tamam gardeşim.
Benim başaramadığımı demiş, sen başardın. Benim de canımı gurtardın. Tamam,
şimdi ne işin vāsa, söyle buna; yaptır. Bende bi şey yok; tamam. Alıcan
tezgahını, gidicez demiş gız. Tamam.
Bi de vāmışlā değirmene bunlā. Üç kişi olduşlā şimdi. Fakat diğirmene vādıkları
zaman, Allah nikahını ona söylemiş. Beni alıcan, gabul itcen Cenab-ı Allah’ın
emrilen. Nikah ta gıyıcan demiş u Gara Bilal. (U gızmış zaten. Tezgah, unun
emrinde. U ne dēse, u oluyo. Eh, peki!) Oğlanı da, bunu gabul itmiş. Garı-goca
olcağ onlā daa Türkçesi. Gız da yanlānda.
Ertesi gün dinlendikten sonra, gene ava çıkıyo. Padişahlan gene buluşmuşlā
bunlā. Gene teklif ediyo padişah buna. Padişahım, evvela sen gelicen baña
ziyarete. Sonra ben gelicem. Olur demiş padişah. Ben geliyim ama bak yavrum,
benim asgerim maskerim de vā. Ne olusa olsun. (Gara Bilal urda. Korkusu yok
çociğin geeri.) Ne olusa olsun. Tamam öylüyse; yarın gelicem.
Varıncıya gadā diğirmene, anladıyo: Padişahlan diyo, sözleştik. Askerinlen
filan, yarın ziyaretçimiz. Buruyı gelicek. Nası gelmek? Daa evvelisi(?) ne
yaparız? Sen hiç garışma. Gara Bilal: Asgerlē maskerlē, hayvanlā mayvanlā;
hepsine yer hazır diyo.
Ulan o ağşam yatmışlā. Bi de sabāleyin, senin çocuk galkıyo uykudan.
Padişah ta gelicek ya. U saray-maray; urada yoktu hiç öyle bi şey. Dillere tabi
olunmuycek bi saray gurulmuş oreyi. (Padişah oraya oturucu.) Çocuk ta şaşmış:
Ya bu saray nası guruldu, b, gece içinde? Bi bakmış: Meydanlık böyle. Asker,
adam akıllı: unun askeri gibi daa bi misli daa asker alıcak. Öyle meydanlık vā
urda. Yüzümiz gara çıkmiycek diyo; iyi.
Padişah geliyo. Uleeyn! Diğirmen, diğirmen ama, bu diğirmenin yanında, bu saray
ne arıyo? Eh! Çıkarmışlā, oturmuşlā. Askere de öyle. Askeri maskeri, hayvanını
mayvanını, hepsini doyurmuşlā bunların; uğurlamışlā.
Sıra şimdi çocukta. (Mim noktası zaten şimdi urda:) Garı
gömülü urda. Yüzüne tükürülen garı vā ya. Hâlâ duruyo u garı urda. Şimdi sıra
bunda; çocuklāda ziyaret sırası. Uruya gitceklē. U gadā asger topluyo u Gara
Bilal; bildiğin gibi. Kıyır kıyır gaynıyo. Süvari ona keza.
Kendileri de atın üstlēnde. Süvari çavuşlarını çağırıyo. Şimdi atları diyo
sizin, alıcaklā. Hana bağlıycaklā, yemliyceklē. Soruceksınız: Ne yem verirsiniz
bizim atlara siz; vericēniz? Arpa, buydey, yulaf, şu-bu; neyse mesela. Yook!
Cevahir daşı yer bizim atlāmız. Başka yem yimez diyceksiniz. (Çavuşlara böyle
tembihliyo o Gara Bilal; kendi çavuşlāna.) Tamam, söyleriz.
Vāmışlā bandolāla filan. Padişah, alıyo bunları sarayına. Asker de hayvanları
alıcak; hana bağlıycak. Bağlamışlā. Yemleyceklē. Çavuşlā sormuş: Ne yem
verceksiniz bizim atlara? Eh işte: Yulaf, arpa, buydey… Ne bulunursa. Yook!
Bizim atlā unu yimez. Ne yir? Cevahir daşı yir. Gidin söylen padişaha, bu yemi
bulsun. Bizim atlā öyle yir. Hadi, hadi!Velhasili padişaha söylüyolā. Ama sofra
da gurulmuş uruyı; yemek yiyceklē. (U değirmenci, oğlan fılan, hepsi urdalā.)
Velhasili çavuşun biri geliyo: Padişahım! Bak bu misafirlēn diyo, atlānı aldık;
hana bağladık. Yem vericek olduk. Böyle söylüyolā: Bizim atlāmız, sizin yemleri
yimez. Cevahir daşı yir bizim atlā. Söyleyin padişahınıza: Bulsun, getisin;
verelim diyolā. Ne diycen sen? Nerde bu cevahir daşı? Allah! Yav, at diyo
cevahir daşı yir mi yav? İçeri giriyo.
Şimdi Gara
Bilal, hemen ayağa galkıyo: Padişah ta olmuşun. Bu makamlara gadar oturtmuşlā
seni. Bi Müslüman kadın –kimde gördün diyo- köpek yavrusu doğurduğini?Cevahir
daşı yimiyceğni atlān biliyon da, u kadıncağzın bilemedin mi demiş, köpek yavrusu
doğurucağını, doğurmuycağını? Gosgoca padişah ta olmuşun sen. Sen neden böyle
yüzüne tüküttürüyosun? Hırsından böyle sırsıldı mı padişah, titreme galıyomuş.
Gaşık-maşık düşmüş padişahın elinden; korkudan. Derhal demiş, u kadını
çıkartmadan, yemek yiyemezsiniz. Yıkarım bunları başınıza.
Hemmen
gidiyolā. Kadını çıkarıyolā, geliyolā. Hemen hamama sokuyulā, temizliyolā,
giydiriyolā, geliyolā.
Gara Bilal
diyo: Ben gonuşucem. Kadına: Gel bakalım anne. Bu senin gızın, evladın.
Değirmene atıldı bu. Bu da: Oğlun. İkiz doğurdun sen. Bu da: Oğlun. Değirmene
atıldı. Ben de: Gara Bilal dedikleri. Bunun ailesiyim. Ben diyo, ailesiyim
oğlunun. Gelininim. O da: Babamız. Unlān babası. Benim de babam. Senin de
gocan. Şimdi yapsın bi şey de görelim diyo. Bi yanlış, bi hata yapsın; görelim.
Sabbelen, u garılān hesabını görsün. Ben de göreyim diyo. Sabbalan şimdi
garılān hesabı vā, otuz dokuz tane garının hesabı vā.
Çağarıyo
unlān hepsini padişah, huzuruna. Otuz dokuz tanesiniz diyo hepsiniz; saydım.
Tamam, otuz dokuz kişiyiz. Otuz dokuz tane katır mı istersiniz, otua dokuz tane
satır mı istersiniz? Hangisine ırazısınız? Hadi birē katır bari alalım da:
Çalışırız, çalıştırırız. Ekmek parasını çıkarırız. (Garılā öyle düşünmüş.)
Handa demiş,
ne gadā deli katır varsa, getirin gelin buruyi; padişah. (Gülüşmeler.
Ö.G.) Getirmişlē. (Adam akıllı deli yav; ulu katırlā.)
Guyruklāndan, garıların ellerini arkasına bağladıktan sona, boyunlāndan da
katırların guyruklarına. Birē gırbaç! Ulan kelle bi tarafa, bacak bi tarafa;
insanlā, garılā. Unlar da kurtulmuş, padişah ta kurtulmuş.
Şimdi
geçinip duruyolāmış.
(Anlatcağmız
mesele, buraya gadā maalesef, kafamda.)
D- Pekiyi Behçet Amca, bu
anlattığın da “kütükçü işi” miydi? (Derleyici “kütükçü işi ile ilgili
değerlendirmelerin bir kısmını “ortam”a, bir kısmını da “164”e kaydetmiştir.
Ö.G.)
K- Yok. Bu: Hikâye, bu hikâye.
Merkez İlçe-Karacaören Köyü
24 Eylül 2001
Erkek/Yaş
53/Karacaören/İlkokul/Evli/2 çocuklu/Çiftçilik-hayvancılık
D- Masalımızın adı: Değirmen
Çengisi.
K-
Bi
vāmış, bi yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, bi padişah vāmış gene.
(Hep, bu padişahlādan devam ediyo zaten bu masallā.) Padişahın, kırk
tane cariyesi varmış; kırk cayriye. Bu kırk cariye de, padişaha bi çocuk
verememiş.
Neyse, bi gece diyo ki padişah: Garanlık yapıcez diyo; garartcez her tarafı.
Hiç bi yerden ışık gözükmeycek diyo.
Bi evde de, üç tane gız gardeş vāmış, üç tane gız gardeş. Neyse, bunlā ganaveçe
işliyo tabi. Lambeyi kısıyolā. Perdenin araliyinden, padişahın askerleri, o
ışıği görüyolā. Işıği görünceye gadā, bi dinliyolar ki… Diyo ki bi tanesi: Ben
diyo, padişahın aylesi olsam, bi çocuk doğururum… (Kaynak kişi, su
içmek için, anlatıya kısa bir ara veriyor. Ö.G.) Birinin alnında
ay, birinin alnında yıldız olmak şartıyla diyo. Gızın diyo yıldız, oğlanın diyo
ay! Tam bu şekil diyo, dünyaya getiririm.
Valla diyo, ben diyo padişahın aylesi olsam diyo, burdan diyo, işte filan yere
gadā halı yaparım.
Öbürkü diyo: Ben diyo aylesi olsam, burdan bilmem nereye gadā bi şey yaparım.
(Yani, hepsi birer şey söylüyo.)
Padişaha diyolā kı: Vaziyet bu şekil. Bi yerde, bi ışık vā. Üç tane gız gardeş.
Bu şekil, bu şekil söylüyo. Getirin unlā bana diyo. (Padişahın çocuğu olmuyo
ya.) Bu sefer padişah…
Gidiyo tabi gızlar. Hemen götürüyolā askerler. Diyo: Gelin bakam buraya.
Söyleyi. Diyo: Padişahım! Ben, bu şekil dedim. U diyo: Bu şekil dedim. O diyo:
Ben, bu şekil dedim. Tamam.
Padişah, onları ayle yapıyo; üçünü de. Hadi bakalım diyo, sen yap… (Bant
değişikliği nedeniyle, derlemeye 1-2 dakikalık ara veriliyor. Ö.G.)
…
Nese padişah: Anlatın bakalım diyo; ne oldu? Derdiniz? Diyo: Padişahım! Vaziyet
bu şekil, bu şekil. Evet, bu şekil dedik. Peki.
Neyse, bunları aile yapıyo kendine. E hadi bakalım diyo. Üç gız gardeşten bi
tanesi hamile galıyo. Öbürküler: Yine yok. Eh artık hamile galdı ya, böyle
tutuyo padişah onu: ‘Anımcım!
Küçük gız gardeşleri diyolā ki simdi ebeye –devamlı konturolde ebesi varmış-:
Ne yap yap, bu dünyaya gelirken, bu çocukları bak. Eğer oğlan-gızsa, bunları ne
yapalım, n’aabıcez? diyo ebe. Al sana diyo ebecim altın, al sana inci! Bu
çucıkları gaybetcez. Nası yapıcez? Siz diyo, tam dünyaya gelike diyo, bi kedi,
bi köpek yavrısı bulcağnız; yeni doğmuş. Bunu diyo –padişahı- bu şekilde
kandırırız. Ey! (Düşmanlık yapıyolā tabi; öbürkülerde yok.)
Neyse zaman geliyo. Bu kadın diyo… Vakti, saati geliyo tabi. Padişah artık
seviniyo yani, aylem çocuk vericek bana diyerekten; padişah uçunuyo. Dinliyo
geeri evini: bakam ne? Bi de çocuklā oluyo: Biri gız, biri oğlan. Birinin
alnında ay, birinin alnında yıldız. Aman Yarabbim! Tam dediği gibi çıkıyo.
Hemmen çocukları kaybediyolā. Bi kedi, bi köpek yavrusu. Padişahım, padişahım,
müjde! Ee? Seninki, kedi yavrusunla, köpek yavrusu doğurdu, dünyaya getirdi. E
tabi gız kendine geliyo: Ne oldu? Bak diyo, bunları getirdin. Aa! Et-bet oluyo
şimdi gız. Vayy diyo. Bana diyo çocuk vericeğine, bunu mu vēdi? Bunu, daşa
gömün; merdiven başına. Gelen geçen, bunun yüzüne tükürsün diyo.
Ve bunu, merdiven başına –saraya-, daşa gömdürüyo yarı beline gadā. Gelen
geçen: Tu! deyip geçiyomuş. Tu demeyen…
…
D- Çalışmamız sırasında –bu
anlatıda ilk- dördüncü kez elektrik kesildi. Taşa gömdürdükten sonra neler
oluyor?
K-
Ve u çucukları bunlā –iki gız gardeş; en ufakları daşa gömüldü-: Çocukları,
nası gaybetcez? Diyo ki: Bana bi kutu yaptırın; gocagarı, ebe. Ben bunları
diyo, nehire atarım gidē.
Neyse, su geçirmez bi sandık yaptırıyolā bunlara. Nine bunları alıyo. Nehire,
akar yere goyuyo. Gidiyo çocuklā.
Neyse dalgalān arasında onlā gidegoysun, bizim kız… Gelen geçen, yüzüne
tükürüyo tabi, büyük bi şeyde.
Neyse, bi balıkçı –son anını yaşıyan, ihtiyar- ağları galdırırka, bi de bakıyo:
Bi sandık geliyo. Ey Yarabbi diyo. Alıyo sandiği, gayığına goyuyo. Ağlānı
topluyo; geliyo eve. Açamıyo sandiği tabi; kitli. Bi de zorla açıyolā
ninele ikisi. Hani bi de bakıyolā ki: Emziklē ağzında, iki tene çocuk; küçük.
(Alınları çatkılı yalnız.) Öff! Bi de bakıyolā –alınlānı açıyolā-: Biri yıldız,
biri ay.
Neyse çocukları, bu adamla kadın büyütüyo. Çocuklā eriyo, yerişiyo. O ihtiyarlā
ölüyo tabi. Ölünceye gadā, n’aapsınlā bunlā? Şehire gitceklē. Orda iş bulup,
hayatlāna devam etceklē. Şehire gidiyolā. (Ama alınlānda hep çatkı vāmış.) Bu
annelerinin şehrine gidiyolā. Bilmiyolā tabi anneleri urda olduğunu. Annesi,
bubası: Balıkçı biliyu çucuklā.
Neyse bi gün, üç gün, beş gün… Gidiyo çocuk. Ben diyo, padişaha gideyim de
diyo, kendime bi iş alıyım. Gidiyo.
Padişahım diyo, bana diyo bi iş vē. Sen, benim yazıcım ol diyo; yani böyle bi
şeyim ol. Bakalım beğenicem mi seni? diyo falan. Dēkē çocuğu beğeniyo.
Geliyo o iki gız gardeşe. Diyo: Hatunlā diyo, ben diyo bi şey edindim diyo
yanıma diyo. Çok seviyom çociyi. Bayılıyom gaari diyo. Bi gün göremiyom diyo,
kendimi yani diyo, hiç hissediyom diyo ya. O gadā seviyom bu çuciyi ben diyo.
Çok cana yakın diyo. Ama diyo, alnında bi çatkı vā diyo. Bi türlü diyo, bunu
diyo söktüremedim diyo. Hep alnı çatkılı ya diyo. Allah, Allah! Kimmiş bu?falan
filan diyolā. Hep anlatıyo. Bunlā uyuz oluyo; ayleleri
E bu daştakı geeri böyle bitmiş artık. Son anlānı yaşıyo. Nese, yine o cadoloza
diyolā ki bunlā: Git bakalım diyolā bunlān evine. Araştır diyolā: Bu ne? Çok
seviyo padişah bunu.
Bi gün diyo: Onları diyo –bi de gız gardeşi vāmış diyo- yemeğe çağırıcam diyo;
yemekleycem diyo.
Nese, bu ihtiyar, gidiyo evine kızın. Evini buluyo. İşte şöyle, işte böyle…
Açmıyo gız. Aç bakam göreyim diyo. Iı! Açmıyo falan derken: Padişah diyo yemeğe
çağırmış. Bu ağşam yemekteyiz diyo. Neyse yemeğe çağrılıyo.
Yemekleniyo. İkisinde de çatkı vā alnında. Açtıramıyolā da. Bunlā uyuz olmuş;
gızlā. İlle diyolā ne yap yap –al sana şu altınları, incileri-, bu atkıyo,
çatkıyı neyse açtır. Bunun alınlarında ne olduğunu öğren.
Nese: Ah kızım ah diyo gene. Hep diyo başın ağrıyo gibi, alnında çatkı vā. Aç
ta göreyim senin diyo şeyini. Teyze diyo, bak diyo sana bi şey söyleyim ben
diyo. Çok yüksürdün. Bunu kimseye söyleme diyo. Bak benim alnımda diyo yıldız
–açıyu-, ağbimin alnında da diyo, ay vādır diyo. Biz diyo, bundan diyo örteriz
bunları diyo. He diyo. Aa iyi diyo. Allah vergisi diyo. Anlıyo.
Ondan sona gidiyo. Diyo ki: Tamam diyo. Valla şehire gēmişlē. Büyümüş bunlā
diyo. Oğlan diyo, padişahın da şeyi diyo. Bu diyo yarın, öbür gün meydana
çıkāsa, ne yaparız biz? diyo ya. Yandık! E ne yapalım, ne edelim? Unun golayı
vā diyo. Veriyolā altını, inciyi bu kadına. Yani: Bunları ne’abarsan yap. Bunlā
senin. Bu gadar basit.
Geliyo gene gızın evine: Gızım diyo, senin hiç diyo canın sıkılmaz mı bu evde?
diyo. Sıkılmaz olu mu diyo. Ağbim diyo işe gidiyo. Ben diyo, evde yalnızım
teyze diyo. Valla diyo, bi yerde bi Dilermen Çengisi var diyo. Sen diyo, onu
ağbine bi getirtsen vā ya diyo, her dalına dokunsan diyo, bin bir çeşit müzik
çalā sana diyo. A valla diyo, hemen diyo söylesem, ağbim getiri bana onu diyo.
Ben olayım senin yerine, hemen getirtirim diyo. Hasta oluvā diyo.
Nese oğlan geliyo tabi. (Nine –cadaloz- gidiyo.) Oğlan geliyo işten: Gardeşi
hasta! Söyle-möyle. Bi gün, iki gün, üç gün… Aa! Diyo: Ağbi diyo, vaziyet bu
şekil. Bi yerde, bi Değermen Çengisi vāmış. Bilmem kaç kat dağ ötesinde. Bu
gelirse ne âlâ. Gelmezse diyo, ben yaşıyamıycam diyo. Çok güzēmiş diyo. Nerde
bulayim sana? diyo ben Dilermen Çengisi’ni. Filan yerdemiş diyo. Eh!
Padişaha gidiyo çocuk: Padişahım diyo, bi Dilermen Çengisi vāmış diyo. Gardeşim
hasta. Ben bunu muhakkak getirmem lazım diyo. Yapma, etme! Padşah: Sana şu gadā
asker vereyim diyo. Ben diyo yalnız gitcem diyo. Çocuk atını eğerliyo. Yemeğini
alıyo; tabi aylık şeyini.
Az gidiyo, uz gidiyo. Dere, tepe dümdüz gidiyo. (Bu gidiyo yani.) Varıyo.
Devler ülkesimiş. Devler ülkesine varıyo. Tabi garnı acıkmış zaten çocuğun.
Artık bitmiş hepsi. Bi bakıyo: Bi kadın dev. Kırk tane oğlu vāmış bunun. Bi
memesi sağ omzunda –sağ memesi-, sol memesi sol omzunda. İri memeli.
Sade buraya gidēke, birinle arkadaş oluyo. Diyo ku: Sen diyo, filan yere
varcen. Şurda diyo, devlerin annesi ekmek atıyo. Bunun diyo, sağ memesi sağ
omuzunda, sol memesi sol omuzunda. O memelēden iç diyo. Annemsin de diyo. Bırak
yiğit, bırak ademoğlu. Seni yiyicem. Zaten karnım aç. Oğlanlām gelicek.
Dayanamıyom, seni ille yiyicem dē diyo. Annemsin de diyo; memesinden südünü iç
diyo. Bırakma ha diyo. O: Bırak der ki diyo sana diyo. Bırak yiğit! Dünya-ahret
oğlumsun dē diyo. O zaman bırak diyo.
Neyse varıyo, hakketen görüyo kadını. Kadın ekmek pişiriyomuş. Hemen: Ya
bismillah diyo. Sağ memesini tutuyo; başlıyo içmeğe. Şöyle bakıyo kadın:
Ademoğlu diyo, et kokuyo zaten burnuma diyo. Sen nerden geldin? diyo. Seni
diyo, yiycem diyo. Dünya-ahret annemsin diyo çocuk. Memesinin südünü içiyo.
Şöyle diyo, böyle diyo. Iı! Goyvāmıyo. Bırak yiğit diyo. Dünya-ahret
evladımsın, oğlumsun diyo. Söyle derdini bana diyo.
Oturuyo. Diyo: Vaziyet bu şekil, bu şekil. Ben diyo, Dilermen Çengisini aramağa
gēdim. Gardeşim hasta. Bu Dilermen Çengisi’ni diyo, muhakkak götürmem lazım.
Aah, aah! diyo. O diyo, perilēn elindedir diyo. Katiyen diyo alamazsın. Alcem
diyo. Alamazsın. Muhakkak alıcım. İyi.
Şimdi
diyo, vakitleri az galdı. Kırk tane, benim oğlum vā diyo. Kırkı da çok fenadır
diyo. U yüzden diyo, seni yirlē. Ben diyo zaptedemem. Seni diyo ben şimdi, b
işe yapıcem. Sen diyo saklıycim. Bi tokat vuruyo çociği. Süpürge yapıyo çocuğu.
Hemen kapınıngıyına dayıyo.
Bunlā,
yer-gök titreyelek hepsi geliyo tabi. Bi tanesi topalmış devin. Eöff! Anne
diyolā, âdem eti kokuyo. (Kokudan alıyolā.) Çabuk söyle, nerde? Arıyolā.
Çıkıyolā, bulamıyolā. (Süpürge dayalı!) Oğlum diyo, gelse, ben diyo gızartır
yiriz diyo ya. Siz insan yimeğe gittiniz. Çıkarın bakalım diyo. Siz ne yidiniz;
ne gettiniz bana? Hemen alıvarıyolā sövenleri dişlēne: Gol, bacak, kafa; insan.
Ne buldusa yimişlē; dişlerinin arasında. Gazanları goyuyolā, gaynatıyolā ve
afiyetle yiyolā. Tabi garınlarını doyuruyolā. Eh çaylarınıi kāvelerini içiyolā.
Ondan
sona diyo ki kadın: Oğlum diyo, oldu da diyo, bak demin dedin ki diyo: Âdem eti
kokuyo. Yiyim dedin diyo. Şimdi garnınızı doyurduk. Oldu da diyo, bi âdem
–insan- yanılsa da gēse diyo. Mememi yapışsa; annemsin, dünya-ahret annemsin
diyip de diyo, şap şap içse. Bırak yiğit, seni yiycem-miycem dedisem diyo.
Goyvarmasa, südümü emse diyo. Neyiniz olur sizin? diyo. Otuz dokuzu da diyo ki:
Gardeşimiz olur diyo. Bi tanesi diyo ki: Valla anne diyo, çıkāma, yirim diyo.
Hadi len diyolā şimdi buna. Hadi len diyo. Sen diyo; yiyicekmiş diyo. Annemizin
memesini emmiş diyo. O da bizim kardeşimiz diyolā. Söz verin bana diyo. Söz
veriyolā.
Bi tokat
vuruyo. Garpız gibi, oğlan meydana geliyo. Eyvah! Hıımm yapıyo falan ufak.
Saldırıyo bi-iki. Çıkk! Goyvarmıyolā tabi. Onu goruyolar; çocuyi. Gēbakam
buraya diyolā. Ne, derdin ne? Derdim diyo: Delirmen Çengisi’ni alıcım,
götürcem. Aah! diyo. Dünyanın kişisinin, padişahlān diyo, bütün askerlerini
yidi bu Delirmen Çengisi diyo. O dağ-daş diyo, daş ya diyo: Sırf asker ölüsü
unlā diyo. Pirilē diyo, unları diyo hep diyo, daş yaptı diyo. Sen diyo, hayatta
götüremezsin unu diyo. Milyonlarca asker kitti urulāda diyo. Yok! Götürcim.
Anan yahşi, buban yahşi…
Periler
diyarında Delirmen çengisi. Neyse, oğlan da bekâr ya. Bu Delirmen Çengisi’nde
bi kız vamış ama kız dünya güzeliymiş. U dünya güzeli kızın –perilē- gızın,
çalgısımış u Delirmen Çengisi. (Onu anlatıcam daa.)
Nese:
Bak kardeşim diyo, seni götürcez. Yalnız bizim hududimiz, bi yere gadardır
diyo. Ordan, bi adım, bu yana geçemez. Gidicen diyo, bi armut ağacına raslıycan
diyo. Armud ağacından, gurusunu temizleyecen diyo. Bi tane de armudundan yiycen
diyo. Zehirle zemberektir diyo. Aah! Armut, ne âlâ armudun varmış; şeker
gibisin deycen diyo. Az gitcen diyo. Bi yonsunlu çeşme diyo. Yonsununu
ayıkleycen diyo. Zehirli zemberekli suyu diyo. İçicen diyo. Ne âlâ tatlı suyun
varmış diycen diyo; geçicen diyo. Giricen diyo –görücen- köşkü diyo. Köşke
varıcın diyo. Kapının önünde bi aslan diyo. Aslanın ağzında bi kemik diyo.
Kaynak kişinin ağabeyi- Bi
aslan, bi kaplan.
K- Kaplanın ağzında et diyo.
Gaplandan eti alıcan diyo. Kemiği öbürküne vericin; eti aslana vericin.
Deniştiricen yani diyo. Kapının biri yatıyo, biri kalkıyo diyo. Yatar kapıyı
dikiltcen, dikilen kapıyı yatırtcan diyo. Ondan sona gitcen diyo. Bi kız yatıyo
ama diyo, çok güzeldir diyo. Sakın gızın diyo, teline dahi dokunma diyo.
Uyuyodu o. Hep uyur diyo. Hemen diyo Delirmen Çengisi vādır diyo. Zaten
bellidiro; ağaç diyo. Hemen kökünden sök. Çalar o diyo. Çalsın vāsın diyo. Hiç
gorkma, yürü diyo. Arkana bakma yalnız. Arkana baktığın anda, bittin diyo.
Sakın arkana bakmıycan. Peki diyo. Pencerede diyo, dolabı açıcan diyo. Dolapta
diyo, bi şişe su vādır diyo. Suyu alıcen diyo. Gelirke diyo, çeşmeyi, armudu
geçtikten sonra diyo, daşlara serpicen böyle diyo o suyu diyo, serpicin. Hiç
arkana bakmıycan; devam etcen. Şu sınıra gē diyo. Şu sınırdan bu yana, bi
kişiyi geçirmem diyo topal dev. Evel Allah, ben varka, sen gorkma diyo. Sade şu
sınıra gadā. Tamam
Neyse, uraya gadā getiriyolā çociği: Hadi bakalım! Yörüyü çucuk.
Gidiyo.
Armudun gurulānı ayıklıyo. Armudundan yiyo. Ne âlâ armudun vā. (Yalınız:
Zehirle zemberekmiş.) Yonsunları ayıklıyi çeşmeden. Suyunu içiyo. O da zehir
gibimiş suyu. Ne âlâ suyun vāmış demiş. Köşkü buluyo. İşte: Kemikle eti
deniştiriyo aslanla. Yatar kapıyı dikiltiyo, dikilen kapıyı yatırıyo.
Ondan
sonra, bi de bakıyo –içeri giriyo- ki: Uzun saçlı, çok, dünya güzeli bi gız
yatıyo garyolasında. Yanı başında da Delirmen Çengisi dediğimiz ağaç. (Bin bir
renklimiş yaprakları.) Bunu –bismillahirahmanırahim diyo- söküyo kökünden,
çıkıyo. Çıkarka: Tuut kapım! diyo kız. Kapı diyo ki: Bilmem kaç sene diyo, ‘ep
dikili galdım. U beni diyo yatırdı. Öbürkü de diyo: Bilmem kaç sene yatık
galdım. O beni diyo kaldırdı. Tuut aslanım! diyo o zaman. Aslan diyo ki: Ben de
diyo, kaç senedir kemik diyo ağzımda diyo. ‘Ep et diyo kaplanda. Bana diyo eti
vēdi. Kaplan da diyo: Biraz da kemik sıyırim dedim. Ben de eti vēdim. Uğurlar
olsun gidene diyo. Allah, Allah! Çocuk yörüyo.
Nese
gidiyo çeşmeye. Çeşmeye diyo ki: Tuut çeşmem! diyo. Bilmem kaç senedir burda
akarım diyo. Gelip te diyo, ne gurbaa yonsunumu temizledin, ne suyumdan içtin
diyo. O diyo geldi, yonsunlarımı temizledi; suyumdan da içti. Ne güzel suyun
vāmış dedi diyo. Oysa ben, zehirle zembelekimdir diyo. Uğurlar olsun gidene
diyo.
Tuut
armudum! diyo. Armut ta aynısını söylüyo.
Tuut
perilerim! diyo. (Ama çocuk: Atamış. Attın üstünden, başlamış u suyu daşlān
üstüne. Daşlān üstüne dımlayan su: Sırf askermiş unlā. Dirilen asker… Daşlā
kompile asker kesilmiş. Gaçıyo.) Perilē yetişiveriyo bunlara. Guyruk guyriğe;
tozo dumana dikelek.
-Senin
bi de- bakmış ki dev; yaklaşmış: Toz dumanı geliyo. Topal dev: Uleen yörü, ulan
yörü, ulan yörü. (Dev urda çıldırır da, bi adım atamazmış. (Kaynak
kişi, anlatının bu bölümünde- heyecanlarak ayağa kalkıyor ve anlatısını ayakta
sunmaya başlıyor. Ö.G.) Dev heyecanlanıyo tabi. Yörü len, yörü
şlen, yörü len… Perilē, atın guyriğinden tutuyo. Dev de, atın kafasından
tutuyo; bu tarafa atıyo, sınırdan bu yana. (Bi adım u yana geçemiyolā. Vuuvv!
yapıyo tabi dev. Perilē-merilē, hepsi… İş bitiyo. Delirmen Çengisi, bizim
Balıkçıoğlu’nda. (Kaynak kişi, yanlışlıkla, bir önce anlattığı
masalın kahramanını adını veriyor. Ö.G.)
D- Balıkçıoğlu’nda mı?
K- Delirmen Çengisi, bizim
padişahın o şey oğlunda, kendi oğlunda. (Kaynak kişi, anlatının
heyecan unsurunun yoğun olduğu bu bölümünün bitiminden sonra yerine oturuyor.
Ö.G.)
Ondan sonra tabi: Gel diyo, bu ağşam misafirimiz ol! Çocuyi götürüyolā.
Gonuşuyolā: Dünya-ahret kardeşimizsin. Bi işin düştiği zaman, artık burıya gel.
Sakın ha başka devlere diyo şe yapma. Bak diyo, bizim mühitimiz bu. Başka
mühitten geçme. Sonra seni yirler.
Sınıra gadā gene geçiriveriyolā ertesi gün. (O ağşam yatıyolā tabi.) Sakın
diyo, bu iş için gēme. Seni diyo biri, buraya öldürtmeğe yollamış diyo. Başka
türlü diğil diyo. Yüzde yüz ölüme yollamış diyo.
Demiş ki şimdi kadın: Bu, kırk gün bekliyelim. Gēmezse, kızı da evde
zehirleyiveririz. He, kızı çabuk götürüceklē.
Nese zaman geçiyo tabi: Getiriyo. Padişah… Gız dokunuvarıyo tellēne. Bin bir
türlü seda çıkıyomuş. Ama bi dalı söylemiyomuş, bi dalı.
Neyse zaman geçiyo. Padişah
diyo ki: Oh diyo. Sevdiğim kişi gēdi gene bu gün. Allahım diyo, dünya benim
oldu diyo. Çok seviyom çociği ben diyo.
Hee!
Gēmiş mi? Gēmiş. Ne yapıcez? Du diyo, ben bi misafirliğe gideyim; nine
gene.(Öldürtücü ille yani.) Ona altın, inci veriyolā gene: Git bakalım; nedir
bu?
Nine
dokunuvarıyo yapraklāna: Her tarafı, bin bir türlü söylüyo yani. Çok güzel bi
şey. Bak diyo gızım diyo, bunun diyo, bi dalı söylemiyo diyo. He nine diyo, o
niye çalmıyo? diyo. Neyse, du bakam diyo. O niye çalmıyo; düşünürüz diyo nine.
Gene gidiyo.
Tamam
diyo, getimiş diyo. Eyvah! Ne’abıcez? Bakalım, golayı vā diyo. Şimdi o tamamen
gidē diyo. Bi dalı çalmıyo onun diyo. Şimdi diyo, onun esas sahibi vā diyo: Pir
Gız. Ben derim ki diyo: Orda bi gız vā. Eğer bu gız geliise ne âlâ. Gēmezse, bu
dal çalmaz. Bu gızı getirirse buraya, her tarafı çalar o çiçeğen derim diyo. Bu
gız çok seviyo abisini diyo; getirtir diyo. Geeri, dönüşü yok diyo.
Neyse
gene gidiyo. Bu şekil diyo. Diyo ki: Bu dalı çalā. Ama aynı yerde diyo, bi kız
vā. O kızı getirirse diyo, her yapraktan bi ses çıkā diyo. Ah nenecim diyo,
ondan golayı ne vā? diyo. Ağbim getdi ya diyo. Unu da getirir diyo.
Yine
hasta oluvarıyo. Ulan etme, etme! Ağbi diyo, orda diyo bi gız vāmış diyo. Bu da
gelirse diyo, yapraklān hepsi diyo, ayrı ayrı ses çıkarırmış diyo. İlle bu da
gelicek. Ule yabma etme dedise, olmuyo. Tamam diyo çocuk.
Gine
padişahtan izin alıyo. Atını koyuyo. Ha bakalım! Dooğru gene devler ülkesine.
Diyo ki:
Vaziyet bu şekil. Gene toplanıyolā. Hadi bakalım, hadi diyo şimdi Topal Dev.
Sen, gēdiğin gibi burdan uza. Seni diyo, buraya öldürtmeğe gelen –gönderen-
biri vā. Bunu diyo şe yap sen. Kimmiş seni buraya yollayan? diyo. Yook!
(İnanmıyo tabi çucuk.) Oğlum diyo, vaziyet bu şekil. Sen bunu diyo şe yap. Yok!
Neyse, dinletemiyolā. Hadi yürü! Gine aynı yabıcan diyo. Armudundan yiycen, suyundan
içicen diyo. Aslandan, gaplandan gene deniştir diyo. Kapıları yatır, galdır
diyo. Gız vā diyo. Gız şimdi uyur diyo u diyo. Saçlānı topla diyo eline diyo.
İki memesinin arasına diyo, hançeri diyo şe yap. Kalk! Ben seni… O zaman
gözlēni açā o diyo. Kalk! Ben, seni almağa geldim. Git yiğit üstümden dē o
diyo. Yok! Seni almağa geldim deyecen diyo. Seni baş edemeycek o diyo. Alıcen
diyo, çıkarecen. O diyo: Tut! dē ama diyo, hiç diyo gine yaptıklarını yap;
arkana bakma diyo. Atına atla; at. Aynı şekil devam et diyo. Olay bu.
Çucuk
gene aynı şekil: Armuda gidiyo bu şekil, suya gidiyo bu şekil. Aslana gidiyo
kemiği veriyo, gaplana gidiyo eti veriyo. Kapıları yatırıyo, galdırıyo gine. Bi
de bakıyo: Bi dünya güzeli, yatıp duruyo şeyde. Saçlā: Üç-beş metre. Dolaya,
dolaya, dolaya, dolaya saçlara, hemen hançerle berabā, basıyo üstüne. Gözlerini
açıyo: İn yiğit üstümden! Daş yaparım seni diyo. Seni diyo, almağa geldim diyo.
Hiç diyo kurtuluş yok; gıza. Şöyle diyo, böyle diyo: Yok! Peki diyo. Yürüyo.
Kapıya
diyo ki: Tuut kapım! diyo. O diyo, iki seferdir geliyo. Beni diyo yatırıyo,
galdırıyo diyo. Uğurlar olsun gidene diyo.
Gaplana
diyo. Hayatta diyo olmaz. Uğurlar olsun gidene. Kemik vēdi diyo. O diyo: Etimi
bana vēdi diyo (yani kısacası), bu şekil yaptı. Sen diyo, hiç
aldırış etmedin diyo bana, bize diyo. Hep aynı şeyde yaşadık diyo. Uğurlar
olsun gidene diyo.
Suya
varıyo. Su diyo: İkidir çeşmemi –beni- diyo temizliyo. Suyumdan içiyo. Zehirle
zemberek akardım diyo. Uğurlar olsun gidene diyo. (Gurtuluş yok; gidiyo gız!)
Armuda
varıyo. Armut da bu şekil diyo.
Tuut
perilerim! diyo. Bi yetişiyo perilē bunlā: Toz-duman! Her taraf peri. Garışık.
Guyrug guyriği. Artık böyle yakalanacekmiş ya. Devlē arkadan –kırkı
birden-: Ullen yürü! Ulen az daa yürü! (Tutulucek geeri böyle guyruktan.) Ulen
yürü, ulen yürü! Ellēnde devlē geeri artık. Yakalamış devlē. Onlā da onu, bu
tarafa çekmişlē. Tabi gızgınmışlā hepsi. Eğer devlē olmasın, o tarafa geçicek
onlā. Yani kurtuluş yok. Ama devlē ona yardım ediyo. Kendi gardeşleri gibi şe yapıyo,
yardım ediyolā.
Artık o
akşam, burda unlā, yatıyo gākıyo devlere. Gız diyo ki: Bak diyo seni diyo…
Yatıyo gākıyolā. Neyse gidiyolā memlekete ….. tabi sahibi. Her taraf cıngır
cıngır! Gelin buraya diyo. Bak diyo, ben diyo, sizin ne yaptığınızı biliyom
diyo. Siz diyo, oturun şuraya diyo gızlan oğlana. (Peri ya gız!) Bak diyo,
saraya gitcen diyo…
Kaynak kişinin ağabeyi- Doğru
de ya! Geçiyosun. Saraya gtmeden kadınlar…
K-
(He!) Duymuş
kadın; gocagarı. Eyvah! Getirmiş. Ne’apıcaz?
Padişah sevinmiş tabi, gene gēdi diye. Diyo ki: Yemeğe alalım bunları diyolā,
yemeğe alalım.
Neyse o ağşam diyo ki: Bak diyo, padişah sizi yemeğe alıcek. Yemeğe giderke
diyo, orda, merdiven başında diyo, gömülü bi kadın vā.
Kaynak kişinin ağabeyi- Onu,
gelen kız diyo yani, getirdiği kız diyo.
K-
(Peri.) Bi kadın vā diyo. U
kadının diyo –Şu mendili al. Sen de şu mendili al- güzelce yüzünü temizle, yıka
diyo. Yanaklāndan öpün diyo. O zaman çocuk: Padişah onu diyo… Bak diyo, sizin
diyo anneniz diyo. He! Başınızdan geçenleri… (Hepsini, bu gız söylüyo. Bu
şekil, bu şekil, bu şekil yaptılā diyo.) Tamam diyo
Şimdi kız: Bi kedi, bi köpek yavrusu pişiriyo; peri kızı. Diyo: Padişahım diyo,
yemeğe daved etmişin. Biz de yemek yaptık. (Hep berabā yiyceklē tabi.) Kesiyo;
bi kedi, bi köpek yavrusu.
Nese veriyolā. Hemen oğlan, annesinin yüzünü siliyo; öpüyo yanaklāndan. (Kaynak
kişi, ağabeyine seslenerek: Ö.G.) (Bi şey veriyo galiba onlara
di mi yimek için?) Neyse gız da aynısını yapıyo: Öpüyo yanaklāndan.
Eyvah diyo…
Kaynak kişinin ağabeyi- U peri
gızı da örtülüymüş. Öbürlerinin başı: Çatılı hâlâ.
K-
Peri kızın yüzü örtülü. Onların
da alnı çatılı. Nese, bunlā bunu yapıyu. Padişah diyo ki içinden: Ben bunların,
yarın sabah kellesini vurdururum diyo. Unlā, benim naletlememe bu şekil, bu
şekil yaptı diyo. Bozuluyo padişah yani. Sabahı zor bekliyo padişah.
Nese yemek yiyolā yiyolā… Bu sefer: Bu da bizim yemek diyo peri kızı –u şeyden
getirdiği, periden-, goyuyo. Bi açıyolā: Anaa! Bi kedi, bi köpek yavrusu. Diyo
ki padişah: Bu ne ya? Padişahım diyo: Biri kedi, biri köpek. Bu yenir mi? diyo.
E diyo, hiç insan, kedi yavrusunla köpek yavrusu doğuru mu padişahım? diyo.
Benimki doğurdu ya diyo. Bak diyo, yüzünü sildiniz diyo. Bu diyo, kedi yavrusunla
köpek yavrusu doğurdu. Haşa padişahım diyo. Bu şekil, bu şekil, bu şekil oldu
diyo. Bunlā diyo bu işi tezgahladı. İşte buyurun! Şu senin oğlun! (Alnından
açıyo.) Bu da senin kızın. (Onun da alnını açıyo.) Biri ay, biri yıldız. Bunlā
diyo, vazifesini yapamadı. Bu hamile kaldı. Bu kötülüğü yaptılā. Burda
yaşadılā, burda şe yaptılā. Hepsini bir bir söylüyo. Padişah: Eyvah! Hemen…
Kaynak kişinin ağabeyi-
Ordan da kız, böyle tikiliveriyo; o gelen kız: Ben de bundan sonra, senin
gelininim diyo.
K-
Geliniyim diyo. Artık açıyo.
Ben de diyo, senin bundan sonra gelinim diyo. Unu açıyo.
Tabi öbürkülēni padişah, kelleleri furduruyo artık. Kırk gün, kırk gece düğün
yapılıyo.
Kaynak kişinin ağabeyi- Onlar
çıksın kirevide, biz erelim muradına.
K-
Muradına. (Burda şeyimiz, masalımız artık sona eriyo.
Böyle oluyo yani.)
Çan İlçe Merkezi-Seramik
Mahallesi
02 Ekim 2002
Kadın/Yaş 73/Çan-Söğütalan/3
yıllık eğitmen mezunu/Dul/7 çocuklu
Üç tane kız kardaş varmış. Ordan sonra, padişadan emir gelmiş: Hiç kimse –bi
karartma olmuş hani- kimse şılak çekmiycek. Kim şılak yaparsa, şu kadar ceza
vericem dimiş.
Koca kız kardeşi demiş ki –Gelmişlē: Neden ışılağı yaktın?-: Padişaya benden
selam söyleyin demiş. Padişahlan evlenicem demiş. Ona –demiş ki- çadır
dokuycam. Bütün askerleri demiş örtücek, içine alcak.
Ortanca da demiş ki: Benim selamımı söyle. Ona, bi halı dokuycam demiş. Bütün
demiş yer kapanıcak demiş hani halıyla.
En küçük olan da demiş ki: Padişaye selam söyle demiş. İki tane çocuk doğurcam
ona; ikiz demiş. Birinin göbeğende altın kilit olucak demiş, birinin gözlerinde
demiş –hurduğum zaman demiş, ağladığı zaman demiş- inci, mercan dökülcek.
Güldüğü zaman, yanaklarında gül açılıcak demiş.
Padişah –gitmişler söylemişler-: Gelsin bakalım onlar demiş. Almış –karı-
bunları. Üç kız kardeşi de kendine almış.
Demiş ki koca şeye: Hadi bakalım! Doku benim şeyi, halıyı. Ben bi padişah
karısı olup ta, halı mı… Çadır mı dokuycam sana! demiş. Onu bağlamış.
Ortancıya demiş: Hadi bakam! Yap halıyı ya. Ben bi padişah karısı olup ta
demiş, halı mı dokuycam sandıydın demiş. (Padişah n’aapsın?)
Küçük olan –derken- hamile olmuş. Hamile olasıya, kız kardaşları, ebe garıya
para vēmişler; iki tane köpek eniği getirmişler. Karı doğurmuş: Biri kız, biri
oğlan. Bi de baksalā ki: Oğlanın göbeğende altın kilit. Çocuk ta ağlarka -kız-,
gözlerinden başlamış inci, mercan dökülmeğe. Hemen bi sandık yabmışlar. Onları
sarmışlar, denize atmışlar. Köpek enceğe koymuşlar karının yanına kız
kardaşları.
Padişaya demişler: Gel! Seninkisi doğurdu. Bi gızınla, bi oğlun oldu. Bi de
gidē ki: Köpek enceğe. Bir kancık, bir erkek. O vakıt demiş ki padişah: Şu
merdivenin altını kazın bakalım demiş. Kazmış. Merdivenin altına kadını, buraya
gadā gömmüş; boğazına kadā gömmüş. Orda on yedi sene, on yedi sene merdiven
altında durmuş o şey, karıcık. Gız kardeşleri diyumuş: Tükürün onun yüzüne
–gelen giden mısafirlere-, köpek eniği doğurdu.
Denize atmışlā o sandığı da. Gene, tabi o gene ermişlēden adamın biri sabalē
–dedenin biri- denizin boyunda: Malsan demiş geeri demiş, cansan gene… (Şandık
hane şeydiyomuş.) Sandık gēmiş. Bi de açıvermiş sandığı. Bi sandık inci, mercan
dolu. İçinde de iki tane çocuk. Birinin göbeğende altın kilit.
Onları, o adam –o dede- almış. Büyütmüş onları, büyütmüş. Onlara demiş ki:
Sakın biri birinize göz koymayasınız. Siz kardeşsiniz demiş. Bi terde büyütmüş
onları.
On yedi sene olmuş. Ondan sona demiş ki: Dede! Biz artık gidicez. Gidin oğlum
demiş. Filan yere, filan köye gidin demiş. Oraya demiş dükkân açın, bi mekân
açın demiş. Ondan sona demiş, orda yaşayın demiş. Ama bi şey duyduğunuz zaman,
ille beni bulun demiş hani. (Bubasının köyüne yollamış onları.) Oraya güzel bi
dükkân açmışlar, oturmuşlā.
Şimdi padişah gelir geçermiş ama gelir tükürürmüş karıya. Kız güldüğü zaman,
güller açılırmış yanağında. Çocuk ta öyle şey gibi. Git de gör dermiş. Âlem
doğurmuş dermiş, analar dermiş. Güldüğü zaman, yanaklarında gül açıyo.
Dükkândan ayrılamıyom diyomuş. Çocuk ta öyle diyomuş. (Tükürürmüş garıya,
geçermiş.)
Sonra bu, bir gün olmuş. Gene anlamış o şeyler; deyzeleri. Padişaya demişler
ki… Çocuğa demişler ki: Filan dağdan gidip –uraya vakıtsız şeyler var- elma,
yemiş getir dükkâna. Daha çok alalım. Dev Dağı’na yollamış onu.
Ordan sonra, gene dedenin yanından giderke: Nereye gidiyosun? demiş. Dev
Dağı’na yolladılā beni demiş, şey getirmeye. Sen, dön gerisi geriye demiş. Dönmüş.
Ne oldun? demişler. Dev Dağı’na demiş şeydemedim. Bak demişler: Sen evlenicen
demişler ama filan yerde demişlē, bi kız var demişler, o kadar güzel, o kadar
güzel demişlē; huri kızı gibi demişler.
Dedeye yine gitmişlē bunlā. Dede demiş ki: Bak orda dimiş… Peri kızı o demiş.
Orda, senin gibi binlerce aslan taş oldu; yatıyo demiş. Giderken demiş,
kulaklarına pamuk sokucan demiş. O diyicek sana dimiş: Taş ol ha Yasiir! diycek
demiş. Sen: Taş ol kâfir… O saña: Taş ol kâfir diyicek dimiş. Sen: Yasir! diye
bağırıcan demiş. Ordan demiş, gulaklarına pamuk dıka. Dıkamamış çocuk.
Kız kardaşınla, yolun çatına kadā gelmişlē. İkisi de yüssüklerini taşın altına
koymuşlar. Bak demiş, gelmezsem haftaya kadā demiş, yüssüğüm küflenir benim
burada demiş. Ordan beni aramak istersen, gene sor dedemize demiş. Ondan so
çık, gel yola demiş.
Bir hafta olmuş. Sekizinci gün bi de gidē ki: Yüssük küflenmiş. Yok, gardeşi
gelmiyo. Dedeye demiş: Böyle böyle. Ben dedim ona demiş. O, beni dinlemedi
demiş. Sımsıkı gulaklarını dıka demiş. Düş yola demiş. O demiş hep: Yasir
diycek; sana bağırcek demiş. Sen de: Taş ol –hep- kâfir diycen ona demiş. Ondan
sona demiş, o uzun saçlı bi peri gızı; çok güzel demiş. Tutucaksın onu
saçlarından: Ağbim nerde, ağbim nerde? Hep ona, hep öyle sorucan demiş. O hep
diycek sana: Taş ol kâfir ama demiş, sen hep: Ağbim nerde? diycen demiş. Kız
pinmiş ata: Sürmüş, sürmüş…
Gitse baksa ki: Biir taş ova. Bütün taş: İnsan heykeli. Hep insan heykeli.
Ondan sonra, bu hep bağarıyomuş ona: Yasir! Taş ol kâfir. Yasir! Taş ol kâfir.
Tutmuş peri gızını saçlarından: Ağbimi de ağbimi, ağbimi… O vakıt demiş ki:
Bütün burada senin demiş… Bunlar hep insan demiş. Ağbin kim olduğunu, ne
bileyim ben? demiş. Ağbim demij, burada bir haftalık demiş. (O vakıt, tabi
biliyo.) Hemen saçlarını ıslamış; bi savurmuş gız. Saçların ıslağından: Uykudan
uyandım demiş, galkmış. Çok uyumuşum demiş. Çok uyudun ağbi demiş. Ordan sona:
Bunlā kim? demiş. Bunlā: Hepisi, senin gibi aslan demiş. Bunların hepsini
kaldırıcan demiş. Kaldırırsam, onlar sana şey yaparlā demiş, şimdi demiş: Ben
alcam, ben alcam… Hayır demiş, hepsini kaldırıcan demiş. Onlā senelēden… Artık
evini barkını bilemez demiş. (Ama peri ya: Gencecik. Peri gencecik olduğu için
tabi.)
Bu
alıvēmiş saçlarını, ıslamış. O taşlara, bu taşlara, o taşlara… Herkeez uyanmış
uykudan. Beh! Ne kadā uyumuşuk. Beh! Ne kadā uyumuşuk. O demij benim, o demij
benim, o demij benim! O zaman demiş ki: Siz, evinizi barkınızı bilebilecek
misiniz? Valla bilmiyoz. Bak demiş, bizi kurtaran, bu kız kardaşım demiş. Ben
burda, sekiz gün oldu demiş; dokuzuncu gün. Hepiniz sizin, can verdirdim. Ātık
demişlē ki: O senin nasibinmiş. Sen, bizi kurtarmışın. Allah razı olsun. Herkes
çekmiş gitmiş.
Gene
gelmişler dükkâna. (Peri gızı da o kadar güzelmiş.) Demiş ki padişah: Akşama
demij, bana mısafir gelceksiniz demiş. Olur demiş, mısafir geliriz demiş.
Ordan
sona, gitmişlē bunlā şimdi saraya. Tükür yüzüne, tükür yüzüne; şimdi anasının.
Onlā… Ne yabmış peri de, peri gızı da? Bi teste gül , gocasının eline vēmiş. Bi
teste gül, görümcesinin eline. Bi teste gül de kendi eline almış. Ordan sona,
onlar: Tükür diyolā ya, onlā da birē teste gül vēmişlē. Hey Yarebbim demiş. On
yedi senedir demiş, hele bi Müslüman insan geldi de demiş, bana demiş birē
demed demiş, gül attılar önüme. Gül vēdiler demiş; sevinmiş.
Ondan
sona oturmuşlā, yemek yimişlē, şeytmişlē. O vakıt demiş ki padişaya: Padişahım
demiş, şu kadın neden gömülü demiş gelini, merdivenin altında? demiş. Bunlā
demiş, üç kız kardaş demiş. Bana dedile demiş… Ben demij bir şey verdim:
Karanlık! Kimse ışık yagmıycek. Bunlā, ışık yaktılā. Biri bana bi parça(?)
çadır dokuycaktı. Askerim örtülücekti. Biri; Goca halı yapcaktı. O da, bana
yapıcaktı iki tane çocuk. Birinin göbeğende altın kilit olcaktı. Biri de
ağladıkça, mercan saçılcaktı gözlerinden. Yanaklarında, güldükçen gül açılıcek.
Ya demiş; acaba doğurmadı mı? demiş. İki köpek enceğe doğurdu demiş.
O vakıt,
kıza bi tokat vurmuş. Kız başlamış ağlamağa. Başlamıj gözlerinden şey
saçılmağa: Mercan, inci. Bak demiş. Ondan sonra güldürmüş kızı. Başlamış gül,
yanaklarında açılmağa. Gördün mü? demiş. Âleme Allah verdi… Âleme Allah
vermedi. Bunlar senin demiş. Gocasının da hemen çıkarmış buradan, göbeğene
açmış. Altın kilit göbeğende. Bunlar demiş senin çocukların. Ordan, ben bi peri
kızıyım demiş. Senin artık gelininim demiş. Ama demiş, yolladılar demiş. Ben,
sürüylen insanı taş yaptım. Sürüylen insanı senin gızın demiş kurtardı. ‘Episi
insan içine girdi. Senin bunlar, uraya gömülücek insanların demiş. Padişah
artık şaşırmış. Hemen çıkarmış ordan o şeyi; karısını. Yıkatmış, paklatmış: Ben
yaptım, siz yabmayın demiş.
Artıkın
ötükülerini: Siz ne istiyonuz? dimiş. Kırk satır mı istiyosunuz, kırk katır mı
istiyosunuz? dimiş. Kırk satırı ne yapalım? demişlē. Kırk tane katırı vē de
demişlē, hiç olmazsa kervancılık yaparız demişler.
Kırk
katırın kuyruğuna bağladıvermiş mi onları! Parça parça parlatmış. O günden bu
güne, en küçük kız kardaşınlan, onun da ömrü geçmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder