8 Şubat 2018 Perşembe

31 Ocak 2018 toplantı kayıtları çözümlemesi

Çan İlçe Merkezi-Seramik Mahallesi02 Ekim 2002Kadın/Yaş 73/Çan-Söğütalan/3 yıllık eğitmen mezunu/Dul/7 çocuklu
            Üç tane kız kardaş varmış. Ordan sonra, padişadan emir gelmiş: Hiç kimse –bi karartma olmuş hani- kimse şılak çekmiycek. Kim şılak yaparsa, şu kadar ceza vericem dimiş.Koca kız kardeşi demiş ki –Gelmişlē: Neden ışılağı yaktın?-: Padişaya benden selam söyleyin demiş. Padişahlan evlenicem demiş. Ona –demiş ki- çadır dokuycam. Bütün askerleri demiş örtücek, içine alcak.Ortanca da demiş ki: Benim selamımı söyle. Ona, bi halı dokuycam demiş. Bütün demiş yer kapanıcak demiş hani halıyla.En küçük olan da demiş ki: Padişaye selam söyle demiş. İki tane çocuk doğurcam ona; ikiz demiş. Birinin göbeğende altın kilit olucak demiş, birinin gözlerinde demiş –hurduğum zaman demiş, ağladığı zaman demiş- inci, mercan dökülcek. Güldüğü zaman, yanaklarında gül açılıcak demiş.Padişah –gitmişler söylemişler-: Gelsin bakalım onlar demiş. Almış –karı- bunları. Üç kız kardeşi de kendine almış. Demiş ki koca şeye: Hadi bakalım! Doku benim şeyi, halıyı. Ben bi padişah karısı olup ta, halı mı… Çadır mı dokuycam sana! demiş. Onu bağlamış.  Ortancıya demiş: Hadi bakam! Yap halıyı ya. Ben bi padişah karısı olup ta demiş, halı mı dokuycam sandıydın demiş. (Padişah n’aapsın?)Küçük olan –derken- hamile olmuş. Hamile olasıya, kız kardaşları, ebe garıya para vēmişler; iki tane köpek eniği getirmişler. Karı doğurmuş: Biri kız, biri oğlan. Bi de baksalā ki: Oğlanın göbeğende altın kilit. Çocuk ta ağlarka -kız-, gözlerinden başlamış inci, mercan dökülmeğe. Hemen bi sandık yabmışlar. Onları sarmışlar, denize atmışlar. Köpek enceğe koymuşlar karının yanına kız kardaşları. Padişaya demişler: Gel! Seninkisi doğurdu. Bi gızınla, bi oğlun oldu. Bi de gidē ki: Köpek enceğe. Bir kancık, bir erkek. O vakıt demiş ki padişah: Şu merdivenin altını kazın bakalım demiş. Kazmış. Merdivenin altına kadını, buraya gadā gömmüş; boğazına kadā gömmüş. Orda on yedi sene, on yedi sene merdiven altında durmuş o şey, karıcık. Gız kardeşleri diyumuş: Tükürün onun yüzüne –gelen giden mısafirlere-, köpek eniği doğurdu. Denize atmışlā o sandığı da. Gene, tabi o gene ermişlēden adamın biri sabalē –dedenin biri- denizin boyunda: Malsan demiş geeri demiş, cansan gene… (Şandık hane şeydiyomuş.) Sandık gēmiş. Bi de açıvermiş sandığı. Bi sandık inci, mercan dolu. İçinde de iki tane çocuk. Birinin göbeğende altın kilit. Onları, o adam –o dede- almış. Büyütmüş onları, büyütmüş. Onlara demiş ki: Sakın biri birinize göz koymayasınız. Siz kardeşsiniz demiş. Bi terde büyütmüş onları. On yedi sene olmuş. Ondan sona demiş ki: Dede! Biz artık gidicez. Gidin oğlum demiş. Filan yere, filan köye gidin demiş. Oraya demiş dükkân açın, bi mekân açın demiş. Ondan sona demiş, orda yaşayın demiş. Ama bi şey duyduğunuz zaman, ille beni bulun demiş hani. (Bubasının köyüne yollamış onları.) Oraya güzel bi dükkân açmışlar, oturmuşlā.Şimdi padişah gelir geçermiş ama gelir tükürürmüş karıya. Kız güldüğü zaman, güller açılırmış yanağında. Çocuk ta öyle şey gibi. Git de gör dermiş. Âlem doğurmuş dermiş, analar dermiş. Güldüğü zaman, yanaklarında gül açıyo. Dükkândan ayrılamıyom diyomuş. Çocuk ta öyle diyomuş. (Tükürürmüş garıya, geçermiş.) Sonra bu, bir gün olmuş. Gene anlamış o şeyler; deyzeleri. Padişaya demişler ki… Çocuğa demişler ki: Filan dağdan gidip –uraya vakıtsız şeyler var- elma, yemiş getir dükkâna. Daha çok alalım. Dev Dağı’na yollamış onu. Ordan sonra, gene dedenin yanından giderke: Nereye gidiyosun? demiş. Dev Dağı’na yolladılā beni demiş, şey getirmeye. Sen, dön gerisi geriye demiş. Dönmüş.Ne oldun? demişler. Dev Dağı’na demiş şeydemedim. Bak demişler: Sen evlenicen demişler ama filan yerde demişlē, bi kız var demişler, o kadar güzel, o kadar güzel demişlē; huri kızı gibi demişler. Dedeye yine gitmişlē bunlā. Dede demiş ki: Bak orda dimiş… Peri kızı o demiş. Orda, senin gibi binlerce aslan taş oldu; yatıyo demiş. Giderken demiş, kulaklarına pamuk sokucan demiş. O diyicek sana dimiş: Taş ol ha Yasiir! diycek demiş. Sen: Taş ol kâfir… O saña: Taş ol kâfir diyicek dimiş. Sen: Yasir! diye bağırıcan demiş. Ordan demiş, gulaklarına pamuk dıka. Dıkamamış çocuk.Kız kardaşınla, yolun çatına kadā gelmişlē. İkisi de yüssüklerini taşın altına koymuşlar. Bak demiş, gelmezsem haftaya kadā demiş, yüssüğüm küflenir benim burada demiş. Ordan beni aramak istersen, gene sor dedemize demiş. Ondan so çık, gel yola demiş. Bir hafta olmuş. Sekizinci gün bi de gidē ki: Yüssük küflenmiş. Yok, gardeşi gelmiyo. Dedeye demiş: Böyle böyle. Ben dedim ona demiş. O, beni dinlemedi demiş. Sımsıkı gulaklarını dıka demiş. Düş yola demiş. O demiş hep: Yasir diycek; sana bağırcek demiş. Sen de: Taş ol –hep- kâfir diycen ona demiş. Ondan sona demiş, o uzun saçlı bi peri gızı; çok güzel demiş. Tutucaksın onu saçlarından: Ağbim nerde, ağbim nerde? Hep ona, hep öyle sorucan demiş. O hep diycek sana: Taş ol kâfir ama demiş, sen hep: Ağbim nerde? diycen demiş. Kız pinmiş ata: Sürmüş, sürmüş… Gitse baksa ki: Biir taş ova. Bütün taş: İnsan heykeli. Hep insan heykeli. Ondan sonra, bu hep bağarıyomuş ona: Yasir! Taş ol kâfir. Yasir! Taş ol kâfir. Tutmuş peri gızını saçlarından: Ağbimi de ağbimi, ağbimi… O vakıt demiş ki: Bütün burada senin demiş… Bunlar hep insan demiş. Ağbin kim olduğunu, ne bileyim ben? demiş. Ağbim demij, burada bir haftalık demiş. (O vakıt, tabi biliyo.) Hemen saçlarını ıslamış; bi savurmuş gız. Saçların ıslağından: Uykudan uyandım demiş, galkmış. Çok uyumuşum demiş. Çok uyudun ağbi demiş. Ordan sona: Bunlā kim? demiş. Bunlā: Hepisi, senin gibi aslan demiş. Bunların hepsini kaldırıcan demiş. Kaldırırsam, onlar sana şey yaparlā demiş, şimdi demiş: Ben alcam, ben alcam… Hayır demiş, hepsini kaldırıcan demiş. Onlā senelēden… Artık evini barkını bilemez demiş. (Ama peri ya: Gencecik. Peri gencecik olduğu için tabi.)Bu alıvēmiş saçlarını, ıslamış. O taşlara, bu taşlara, o taşlara… Herkeez uyanmış uykudan. Beh! Ne kadā uyumuşuk. Beh! Ne kadā uyumuşuk. O demij benim, o demij benim, o demij benim! O zaman demiş ki: Siz, evinizi barkınızı bilebilecek misiniz? Valla bilmiyoz. Bak demiş, bizi kurtaran, bu kız kardaşım demiş. Ben burda, sekiz gün oldu demiş; dokuzuncu gün. Hepiniz sizin, can verdirdim. Ātık demişlē ki: O senin nasibinmiş. Sen, bizi kurtarmışın. Allah razı olsun. Herkes çekmiş gitmiş.Gene gelmişler dükkâna. (Peri gızı da o kadar güzelmiş.) Demiş ki padişah: Akşama demij, bana mısafir gelceksiniz demiş. Olur demiş, mısafir geliriz demiş.Ordan sona, gitmişlē bunlā şimdi saraya. Tükür yüzüne, tükür yüzüne; şimdi anasının. Onlā… Ne yabmış peri de, peri gızı da? Bi teste gül , gocasının eline vēmiş. Bi teste gül, görümcesinin eline. Bi teste gül de kendi eline almış. Ordan sona, onlar: Tükür diyolā ya, onlā da birē teste gül vēmişlē. Hey Yarebbim demiş. On yedi senedir demiş, hele bi Müslüman insan geldi de demiş, bana demiş birē demed demiş, gül attılar önüme. Gül vēdiler demiş; sevinmiş.Ondan sona oturmuşlā, yemek yimişlē, şeytmişlē. O vakıt demiş ki padişaya: Padişahım demiş, şu kadın neden gömülü demiş gelini, merdivenin altında? demiş. Bunlā demiş, üç kız kardaş demiş. Bana dedile demiş… Ben demij bir şey verdim: Karanlık! Kimse ışık yagmıycek. Bunlā, ışık yaktılā. Biri bana bi parça(?) çadır dokuycaktı. Askerim örtülücekti. Biri; Goca halı yapcaktı. O da, bana yapıcaktı iki tane çocuk. Birinin göbeğende altın kilit olcaktı. Biri de ağladıkça, mercan saçılcaktı gözlerinden. Yanaklarında, güldükçen gül açılıcek. Ya demiş; acaba doğurmadı mı? demiş. İki köpek enceğe doğurdu demiş.O vakıt, kıza bi tokat vurmuş. Kız başlamış ağlamağa. Başlamıj gözlerinden şey saçılmağa: Mercan, inci. Bak demiş. Ondan sonra güldürmüş kızı. Başlamış gül, yanaklarında açılmağa. Gördün mü? demiş. Âleme Allah verdi… Âleme Allah vermedi. Bunlar senin demiş. Gocasının da hemen çıkarmış buradan, göbeğene açmış. Altın kilit göbeğende. Bunlar demiş senin çocukların. Ordan, ben bi peri kızıyım demiş. Senin artık gelininim demiş. Ama demiş, yolladılar demiş. Ben, sürüylen insanı taş yaptım. Sürüylen insanı senin gızın demiş kurtardı. ‘Episi insan içine girdi. Senin bunlar, uraya gömülücek insanların demiş. Padişah artık şaşırmış. Hemen çıkarmış ordan o şeyi; karısını. Yıkatmış, paklatmış: Ben yaptım, siz yabmayın demiş.Artıkın ötükülerini: Siz ne istiyonuz? dimiş. Kırk satır mı istiyosunuz, kırk katır mı istiyosunuz? dimiş. Kırk satırı ne yapalım? demişlē. Kırk tane katırı vē de demişlē, hiç olmazsa kervancılık yaparız demişler.Kırk katırın kuyruğuna bağladıvermiş mi onları! Parça parça parlatmış. O günden bu güne, en küçük kız kardaşınlan, onun da ömrü geçmiş.


31 Ocak 2018 tarihinde gerçekleştirilen Çanakkale'den Derlenen Masallar V etkinliğinde masalın dinlenmesinin ardından yapılan yorumların çözümlemesi...  


Ömer Gözükızıl: Bu anlatının üzerinden uzun zaman geçtiği için bu kadar teferruatlı olduğunu unutmuşum. Genel olarak çoğunluk anlatıları “oğlanla kız doğar, gönderilir, sonrasında büyüyüp bir şekilde babaları ile tanışırlar, saraya dönerler ve kötülüğü yapanlar cezalandırılır” şeklinde ilerler. Bu 3 benzeşte de daha fazla motif var bu motifler de mitlerle ilintili motifler. Örneğin taş kesilme, taşa dönme, taşlaşma motifi mitlerde de sık karşılaştığımız bir motif. Genelde de dişilerin bir özelliği olarak karşımıza çıkıyor Medusa örneğinde olduğu gibi. Taşlaşma aynı zamanda mitlerde de gördüğümüz gibi başka bir dünyaya geçiş, ölümle alakalı. Ölüm olan mitlerde birisini kurtarmak için yeraltına inmek motifi de var. Masalın biraz daha küçük yerleşime ait olduğunu gösteren bir örnek padişahın sadece bir peri padişahı olmasına dikkat edilebilir. Anlatılara giren unsurlardan birisi Müslümanlık, kafirlik üzerinden değinmelere yer verilmesi anlatının asıl parçalarından biri değildir ama topluluklar bunu yerleştirebilirler.
Mit kahramanları için genel itibari ile olağanüstü bir hamilelik durumu söz konusudur. Bu peygamberler için de peygamber hakkı kazanamamış mit kahramanları için de söz konusudur. İsa’nın annesi öyle hamile kalır. Hacıbektaş’ın bazı anlatılarında da vardır. Burada da olağandışı bir durum söz konusu yok ama kadın doğumdan önce “göbeği altın kilit olan, gülünce güller açan, ağlayınca inci mercan döken iki çocuk doğuracağım” der. Bu anlatıda da kadının dediği olur ve iki çocuk doğar. Mitlerde karşılaştığımız bir diğer durum ise kahramanlar doğumdan hemen sonra gönderilir. Bu kahramanların gönderilmesi statükonun korunması ile alakalı olabilir. Bunlar işleyişin değişimini sağlayan insanlar olduğu için bir ölçüde yol verilmeleri, ortadan kaldırılmaları gerekebilir. Bu da sıklıkla karşılaştığımız bir motiftir.

Şeref Uluocak: Bana ilginç gelen çadır, halı ve iki çocuk. Zamanın, mekanın ve neslin işareti olarak düşünebiliriz. Çadır dünyanın merkezini temsil ediyor olabilir. Halı mekana sahip çıkmayı temsil ediyor ama nesil sürdürebilir iddiası olan doğumun, doğum değil bu toplumun istediği tipte bir kadın olma çabasını ifade ediyor. Erkek çocuğun karnında kilidin olması onun saflığını ifade ederken, kadının dayak yedikçe yüzünden incilerinin dökülecek olması aslında kendi doğallığını değil masaldaki otoritenin ondan beklediği kimlik ya da kişilik haline gelmesi olabilir. Kişinin ağlatılarak ondan güzellikler çıkacağına inanılması ya da beklenilmesi bana göre kadına ilişkin aşılayacak bir ifade şekli var masalın sonuna doğru gelen periden de memnun kalmadım. Peri gerçekliği tekrar inşa ederek başlangıçtaki eşitsizlik biçimini meşrulaştırarak sistemi yeniden kurdu. Erkek ve kadına yüklenen nitelikler ya da özellikler bana göre masalın sonunda da değişiklik göstermiyor.

Ömer Gözükızıl: Kilidin erkekte olması garip değil mi kız da olsa daha iyi olmaz mıydı?

Şeref Uluocak: Saflığı erkek temsil ediyor, ondan bir şey beklenmiyor, bütün problem kadında. Kadınlara yüklenmiş roller var, halı dokuması, türü devam ettirmesi…
Ömer Gözükızıl: Bu anlatının bir varyantında da ağaç söz konusuydu, ağacı söküp getiriyor. Dolaşımda olan hayatı da alıp getiriyor.

Şeref Uluocak: Neden çadır inşa ediliyor çünkü çadırı inşa eden kuralları koyan erkek. Bunlar aslında kötü kadınlar değiller, bunlardan beklenen bu. Merkezi tanımlayan erkek, doğurganlık üzerinde beklentisi olan erkek, kadının böyle bir iddiada bulunması zaten merak konusu erkek için o yüzden çağırıyor gel göster diye.

Ömer Gözükızıl: 3 masalın ikisinde de oğlan başaramıyor, kız birisinde erkek kılığına girerek, diğerinde de herhangi bir açıklama yapılmadan erkeğin beceremediğini gidip taşlaşan insanların olduğu yerde düzeni bozarak alınması gerekeni alıp geliyor bunu nasıl yorumlayabiliriz?

Elif Kanca: Bu evrende erkek iktidar kaybı içerisinde, baştan aşağıya erkeğin iktidar kaybını görüyoruz. Sonrasında adaleti düzenleyen, sistemi tekrar kuran da yine bir kadın. Masalda gördüğümüz 17 sayısı ile ilk defa karşılaşıyorum. Göbekteki altın kilit sembolü de bana değişik geldi. Altın kilidin erkeğe verilmesinin nedeni doğulmuş, doğumla meydana gelmekten ayrı olarak anneyle bağlantısını temsil eden yere olan göbekte altın kilit olması onun bir kadından doğmakla olan zayıflığını telafi eden bir semboldür. Kızdaki yüzünde güller açması çok karşılaşılan bir sembol ikinci sembol de güçlü olarak taştan geliyor. Taş sembolizmi ilginç, antropolojik açıdan baktığımızda da ilginç. Bizde maden çağına ulaşana kadar kullandığımız binlerce materyal, devamlılık da gösteriyor. Devamlılıkta da sembolik olarak erken demir çağından itibaren mezar için taş kullanılıyor. Oradaki mantık ölüm ile yaşamın sınırını çekmeye dayalı. Buradaki heykellerin durumunda da ölüm ile yaşam arasında kalmak var ve perinin saçlarından gelen su ile açılıyorlar. Buradaki erkek iktidarın mutlak anlamda kaybı var çünkü padişahın verdiği hiçbir hüküm, yaptığı hiçbir şey yok. Onun sebebi de başta ki karartmaya bağlı. 2 kız kardeş vaadini yerine getirmiyor. Bir yerde geçiyordu “ çadırı askerlerim için istiyorum.” Yani iktidar alanını korumak ve devamlılığını sağlamak için istiyorum diyor ki onu bile sağlayamamış ve kız kardeşlerin köpekle değiştirmiş olmalarını bile göremiyor. En sonunda da zaten yalvarıyor “ben ettim siz etmeyin” diye. Ama 17 ile altın kilit neyi sembolize ediyor mesleki açıdan baktığınızda?

Ömer Gözükızıl: Altın kilit bir tek bu masalda ve bu benzeşte karşılaştığımız bir şey.

Şeref Uluocak: Bence annesinin terk etmesinden sonra etki altında kalmaması için yapılmış bir şey. Anne ile bağını kopardıktan sonra bir daha değişmemesini sağlayan bir kilit.

Filiz Sanay: Duruma kültürel açıdan sanat tarihçisi olarak bakıyorum. Dinlediğimiz masal Çan yöresinden bir masal. Çanakkaleliyim benim ailem de buralı ama ben bu masalları sizden öğreniyorum. Benzer masallar nasıl aktarıldı? Anlatıcı hanım bunu dedesinden,  ninesinden duydu bunu anlıyorum ama biz tarihten baktığımız zaman bazı bilgileri sözel tarihle aktarıldığını, sözel tarihi hafızada tutarak yeni nesle aktardığını biliyoruz. Benim dikkatimi çeken bir nokta oldu anlatıcılar küçük değişiklikler ile aynı konuyu anlatırlarken acaba o bilge kişiyi, çocukları kurtaran bilgeyi gelin bana danışın diyen bilgeyi nasıl tanımladılar? Burada bir kişi olarak tanımlıyor, evlat edinmiş ve evladına sahip çıkmış, kendi kanından olmayan çocukları büyütmüş bu kişinin bana getirdiği bir şey var diyorum ki Dede Korkut masallarının bir devamı gibi geliyor bana. Çünkü Dede Korkut masallarında da imgeler vardır, öğüt verenler, durumu düzeltenler vardır. Delikanlının taşa dönmemesi için uyarıda bulunuyor ama söz dinlemiyor. Kız söz dinliyor, nasıl yapacağı, nasıl davranacağı yeniden öğretiliyor. Orta Asya geleneğinin buraya taşındığı izlenimini bıraktı. O yüzden hangi kişiler, hangi bölgeler diye sordum. Çan bölgesine baktığımızda kendi araştırmalarımdan bildiğim kadarıyla direk Orta Asya’dan gelen bir boy oluşturuyor. Tabi ki civara evlilik yoluyla civara yayılıyorlar. Sizin böyle bir araştırmanız oldu mu?

Ömer Gözükızıl: Çocukları bulan insanların çoğunluğu sıradan insanlar. Bulanların içinde de kadına denk gelmedim. Genellikle ilk bulan kişi erkek olur. Burada yol gösteren, akıl verenler içinde bulanlardan birisi balıkçı, birisi değirmenci birisi de bir dede. Dedenin öteki tarafla ilişkisi var ki sonradan çocuğa nasıl davranması gerektiği konusunda akıl veriyor. Diğer hepsi sıradan insanlardan oluşuyor. Onların boşluğunu yolda çocuk giderken dolduruyor, karşısında bir ermiş kişi çıkıyor ve sıradan olmayan boşluğunu doldurmuş oluyor.
Çan’ın Orta Asya ile bağlantısı meselesine gelirsek anlatılar üzerinde motiflerde belki olabilir o konuda iddiam yok ama ben eminim ki bu anlatı yeryüzünde birbirinden birkaç bin kilometre uzaktaki birçok halkta var. O nedenle Çan’dakilerin Orta Asya bağlantısı olabilir ama Çan’da Orta Asyalıların dışında kişilerin de yaşadığı bir gerçek. Orta Asya ile motifler üzerinden daha kolay bağlantı kurabiliriz ama anlatılar üzerinden herhangi bir yerden bağlantılar kurmaya kalkarsak ki sadece anlatılar da değil, atasözleri, hikayeler, mitler üzerinden de bağlantı kurmaya kalksak aynı sorunla karşılaşırız. İnsanoğlu nasıl yapmışsa ayrı topluluklar benzer anlatıları işlemeyi başarmış. Anlatı anlamında Orta Asya bağlantısını kurarsak birisi de gelip der ki “Finlandiya’da da bu anlatı var, Çanlılar Finlandiyalı” diyebilir.

Filiz Sanay: Ben belgeye dayalı söylüyorum. Karluk Türkleri gelmişler, orada ayrıca belirtiyor çadır yapıyorlar, halı yapıyorlar. Bu yeteneklere sahip bir boy yerleşmiş. Bize anlatılan masallarda dikkatimi çeken bir şey var normalde iyiliğe yönelik bir mesaj olması gerekir. Buradaki mesaj, adaletin olması, toplumda düzenin sağlanması için adaletin olması gerektiğine dair. Kadını hem iyi hem kötü olarak tanımlamak, iki kız kardeşin diğer kardeşe yaptığı zulmü bir başka kadının çözümlemesi ve erkeklerin bu konuda taraf olmaması, örneğin padişahın inanılmayacak bir şeye inanması gibi motifleri rahatsız edici buldum ben. Tabi ki bu bir masal ve anlatımda size ait değil.

Ömer Gözükızıl: Ben kaynak kişinin annesi ile de çalıştım. 91 yaşındaydı ve 91 yaşında olup o kadar sağlıklı insanla çok fazla çalışmadım. Bu masalı anlatan kişi Söğütalan köyünden. Söğütalan köyü Pomak bir köydür.

Şeref Uluocak: Çadır motifi göçebe toplumun özelliğini göstermesi açısından önemlidir.

Ömer Gözükızıl: Çadır mevzusu ile ilgili getirilen kız gebe olduğu için, babayı davet ederler, kız bir gece içinde babanın çadırından daha büyük bir çadır kurar. Mekânsal kapsayıcılıkta padişahın liderliği, büyüklüğü ortadan kaldırılır. Ertesi gün padişahın tüm askerleri doyurulur, padişah ise onların atlarını bile doyuramaz. Çadır buradan otoritenin gücünü simgeleyen bir unsur olarak da görülebilir.

Şeref Uluocak: Bu masalda hanın hanımı biraz daha etkin bir şekilde yer alıyor. Benim eleştirim gerçekten eşitsizlikçi bir gerçeklik inşası var. Düzeltme, düzenleme denen şeyin kendisi de o eşitsizliği tekrar üretiyor, ben perinin peri olduğu kanaatinde değilim. Hatta buradaki bilge kişinin o iki kız kardeş olduğunu düşünüyorum. “Köpek doğurdu karın” dediği zaman, nasıl oldu, neden oldu derken onun gömülmesi demek bilge erkeği çağırdı ama erkek hiç bunun farkında değil o kadar emin ki kendinden, göbeğinden kilitlenmiş altın kilitle ve kendinin bu konuda hiç payı olduğu kanaatinde değil, kadın bunu yaptı deyip kadını cezalandırıyor. Adaletsizlik bizzat kadın ile erkek arasındaki ilişkinin kendisinde var. Peri gelip onu düzeltti yani dünya tekrar devam etti diye sunuluyor. Yorumum eleştirilmesi gereken uç bir yorum onun bilincinde olarak yorum yapıyorum.

Cevat İnce: Bazen masallardan beklentilerimiz, alışkanlıklarımız ve algılarımız üzerinden oluştuğu için, örneğin aramızda bulunan 3 çocuğun beklediği masal ile şu an okuduğumuz masal onların beklentisindeki masal değil.

Şeref Uluocak: Kadının ağladıkça gözünden mercanlar dökülmesinin bilinçaltı çok tehlikeli bir şey. Kadının ağlaması hatta tokat vurunca ağlaması meşrulaştırılan bir şey olarak karşımıza çıkıyor. Kadın demek ki arada gözünden altınlar, mercanlar dökülsün diye yani benim istediğim gibi bir kadın olsun diye hırpalanması gereken, o zaman çiçekler, güller açacak oysaki diğeri altından kilidi var, onunla yaşayacak. Bu gerçekten normal mi? Bana normal gelmiyor.

Ömer Gözükızıl: Gülünce gül, ağlayınca inci mercan döken ana anlatı da var, burada sadece motif olarak karşımıza çıkmış. Orada çocukluğunda ağlamaya başlıyor. O da başkalarına veriliyor, para kazanmak için çocuğu özellikle ağlatıyorlar. O masalda burada olmayan bir özellik daha vardı. Kız yürüyünce bir de yürüdüğü yerde çimenler oluştururdu. Burada onunla karşılaşmadık.
Başka bir yere gönderilirken arkana bakma diye tembihlenmesine ne diyorsunuz? Neden ona rağmen dönüp bakılır bunu nasıl yorumlayabilirsiniz?

Filiz Sanay: Benim eşimin anlattığına göre Yenice yöresinin bir masalında gözleri görmeyen bir nine, bir büyük zat olduğuna inandıkları bir yatırı, büyük, kocaman taşları mezarının başında neredeyse ağaç büyüklüğünde taşları varmış. O mezarı ziyaret ederlermiş, hatta adı da Gül Baba imiş. Gül Baba o ninenin anlattığına göre Hıdırellez zamanı, Hıdırellez’in olduğu gecede hareket edermiş, taşlarını koltuğunun altına alır, yanında sevenleri ile bir yere gidermiş. Bunu köylü bilirmiş ama köylü asla buna şahit olmazmış. Eğer bakarsa, taş olur, kör olurmuş. Nine çocukken görmek istediğini ve o günden sonra gözünün ışığının söndüğünü anlatırmış. O köyün kadınlarınca çocuklara anlatılırmış. Rahmetli eşim “ben de çok meraklı bir çocuktum, küçükken Hıdırellez’de bakardım ama şükür ki başıma bir iş gelmedi.” Derdi. Mezarlık alanına girmek, mezarlıkta akşam karanlığında bir şeyler görmek korkusu yetişkinlerin içinde de varmış. Onu da kullanıp herkese şaka yaparmış.

Şeref Uluocak: Tahtacılarda anlattığınız gibi ağaç,su,tabiat kültürü ile çok yakından ilişkili olarak dedelik kültürü var ve onlardan çekinmiyorlar, adaklar adıyorlar. Gelecek için ona dilek diliyorlar. Dedenin o durumundan uzak kalma fikri doğrudan o kültürün içindekiler tarafından algılanan bir şey mi yoksa kültürün içindeki bir bölüm dedeyi korurken diğerleri ona mesafe mi koymaya çalışıyorlar, araştırılabilir. Bana çok ilginç geldi.

Filiz Sanay: Eşimin soyu Karesi boylarından geliyor. Orta Asya kökenliler kendilerinin Yenice’ye geliş sebepleri de Kurtköy diye geçiyor köyün adı o bölgede kurt çok olduğu için yerli ağalar (Hamdibey köyünün ağaları) bu kurtlardan hayvanlarını korumak için Balıkesir’deki avcıları çağırıyorlar. Avı başı olan kişi obasını alıyor ve o köyün bulunduğu alanda kurtları yok ediyorlar. Hamdibey köyünün ağası “siz bize her zaman lazımsınız, yanımızda kalasınız.” Dediği için oraya yerleşiyorlar. Kendisinin anlattığına göre Hamdibeyliler ile hiçbir ortak yanları yok. Kız alıp vermiyorlar, evlilikleri kendi içinde, ataerkil yapılarını devam ettiriyorlar ama anne etkin bir toplum. Bu masalda nineden aktarılıyor. Ninenin hiç evleneme sebebi kör olması, kör olmasının sebebi de bir babaya yapması diye bir çıkarım yapıyorlar. Masalı kişiler kendilerine göre yorumlayabiliyor bu masalı o kadın da yazmış olabilir.

Cevat İnce: Basit bir okuma ile masala baktığımızda köyün çocuklarının mezarlığa gittiğinde başlarına ne geleceği anne babalarınca kestirilemediği için onları köy içinde kontrol altında tutmak amacıyla, olağanüstü bir varlıklar yarattığını düşüne biliriz.  Daha önce gerçekleştiğimiz masal buluşmalarında söz konusu olmuştu dere kenarındaki periler ve cinlerde bu amaca hizmet ettikleri. Masalların bir yandan da eğitim amaçlı kullanıldığını düşünürsek.

Elif Kanca: Toplumlarda geçiş ritüelleri vardır. Bahara ya da kışa geçiş vardır. Geçiş aynı zamanda yaşam ve ölüm sembolleri ile güçlendirilir. Mesela Antik Roma’da hala daha devam eden bir gelenek var. Yaşayanlar ile ölülerin dünyasını ayıran bir taş var. Bir geceliğine o taş kaldırılır ve ölüler dünyaya geri gelir. Burada da Hıdırellez’de ölüm tanrısı gelir muhtemelen, inanç sistemi içerisinde kutsaldan çıkarılmış ama hala varlığı devam ediyor. İnanç sisteminin devamı olarak düşünebiliriz.

Ömer Gözükızıl: Bir alanı korkutma amaçlı olarak ne kadar kullanırsanız onun kutsallığını değil ama yasağını çiğneme hakkını daha fazla kazanırsınız. Türkmenlerde mezarlıkta salıncakların kurulması, kurbanların kesilmesi, içeceklerin alınması, hayatın içine aldıkları için Türkmen mezarlıkları Sünni mezarlıklarından daha tekin diye düşünüyorum. Sünni mezarına laik otorite dokunduğu zaman Allah  onun belasını veriyor. Türkmen köylerinde yatıra dokunulduğuna dair anlatıları bu sıklıkla derlemedim.

Elif Kanca: Orada döngüsel bir durum var dolayısıyla orası ritüel alanına dönüşüyor.

Şeref Uluocak: Onların da daha farklı kutsallık düzenlemeleri var.

Ömer Gözükızıl: Buna benzer bir şey Ayvacık yörüklerinde görmüştüm. Yörük halkının yaşayış olarak Türkmen halkından daha laik olduğunu düşünürüm. Hayatı algılayışları, dine ya da din ile getirilenlere karşı tavırları biraz daha rahat olduğunu düşünürüm. Onlarda da mezarlık Sünni yerleşimlerdekiler kadar merkezi değil doğa ile iç içe bulunuyor. Geriye dönüşlere inanmasalar bile orayı korkulacak bir yer olarak Sünniler kadar görmediklerini düşünüyorum.

Elif Kanca: Bu insanların ilişkisinden de kaynaklanıyor. Mesela Karadeniz’de mezarlık yoktur, herkes tarlasının başına gömülür dolayısıyla ölüm ile yaşam çok iç içedir, reenkarnasyon inancına bağlı olarak bir etkileşim söz konusudur. Yezidilerde de mezar olmaması gerekir ama şu anda Yezidi köylerinde mezar var. Kendi inançlarına aykırı ama etkileşim halinde oldukları gruplar,  büyük oranda Avrupa’da olmalarının da etkisi nedeniyle abartılı mezarları var. Değişime ayak uyduruyorlar. Etraftakilerin ritüellerine uygun olarak dönüşüm geçiriyorlar.

Mehmet Türkoğlu: Geçenlerde Keşan’ın bir köyünde Kabak bayramı yaptılar. Kabak bayramında insanlar kendilerini boyuyorlar aynı cadılar bayramındaki gibi. Birbirlerine kabak ikram ediyorlar. Türkiye’nin değişik yerlerinden toplanıp gelmişler o köye böyle bir yerde birleşmişler. Benim çok ilgimi çekti. Masallarda 39 kuma, 40 cariye, 3 kız kardeş yer alıyor. Çanakkale yöresinde gerçek yaşamda kuma olayı çok yoktur. Eski dönemdeki cariyeler kumalar gibi algılanabilir çünkü günümüzde bizim buralarda olan bir şey değil. Dediğiniz gibi Yenice, Çan, Orta Asya gibi gelişler tek düze olan şeyler. Göç toplumları var oralarda. Orta Asya gelişlerinin ne kadarının belgelere dayandığını bilmiyorum. İnsanlar kendi köklerini bir yere dayandırabilir. Bir kök arayışı var. Bence o da padişah kültüne doğru giden bir çağrışım yapıyor. Padişahı tarafı daha ziyade Karabey’de vardır. Kurtlar köyü daha ziyade ormanın içerisindedir. Reşadiye köyü bambaşka bir kültüre sahiptir, dinsel anlayışlar çok geçerli değildir. Göç kültürü vardır, üretici insanlardır, metafizik bağları son derece zayıftır. Masallar meselesini çok önemsiyorum hatta torunumu da getirdim. Etkinliği çok doğru ve yerinde buluyorum. Korkular meselesine de değinmek istiyorum. Korkular masallar ile geçiyor. Kahramanlar süreci de birbiri ile çok ilintili bir süreç iken biz korkuları ürettik, kahramanları üretemedik.

Ömer Gözükızıl: Kabak mevzusuna değinmek istiyorum. Evli olduğum zamanlarda eşim Trakyalıydı, yılbaşında kabak olmazsa olmaz dediler. Kabak Avrupa’da belirli zamanlarda yenen bir yiyecek ama bakarsanız siz de köklerinizde böyle şeylere rastlayabilirsiniz. Benim baktığım yerden Türk olmak şöyle bir şey, Orta Asya’daki yazıtlarda da yazıyor “ ben şu ilin halkını Türk yaptım.” Diyor. Egemenliğin altına alınca Türkleşmiş sayıyor. Anadolu’da Türkleşmiştir. Köken aramaya kalkarsanız, birçok kişi kurguladığı kökenin içini doldurmakta çok zorlanır. İngiltere’de sadece İngilizlerden kurulan bir ülke değil.

Şeref Uluocak: Masallarda aslında gördüğümüz şey sembolizm. Farklı dinlere, inanış biçimlerine dahil olduğunu düşündüğümüz sembollerin bir araya geliş biçimlerinden oluşuyor. Kabaktan yola çıkarsak cadılar bayramında Amerika’daki Afrikalı kökenli bir ailenin bahçesindeki kabağı bizim bahsettiğimiz kabaktan ayırt edemeyiz. Belli semboller farklı kültürlerde, farklı biçimlerde zaman zaman farklı anlamlar yüklenerek geçerli olabiliyor. 

1 yorum:

  1. Ömer Gözükızıl'ın Notu:

    I.

    1. Benzeş: 39 kuma

    2. Benzeş: 40 cariye + üç kızkardeş

    3. Benzeş: Üç kızkardeş

    II.

    1. Benzeş: Çocuk doğuramazlar.

    2. Benzeş: Verdikleri sözleri yerine getirmezler.

    3. Benzeş: Verdikleri sözleri yerine getirmezler.

    III.

    1. Benzeş: Kadın, bir kız bir oğlan -ikiz- doğurur.

    2. Benzeş: Kadın, alnında yıldız olan kız, alnında ay olan oğlan -ikiz- doğurur.

    3. Benzeş: Kadın, ağladıkça gözlerinden inci-mercan döken, güldükçe yanağında güller açan kız ile göbeğinde altın kilit olan oğlan -ikiz- doğurur.

    IV.

    1. Benzeş: 39 kuma, çocukları değirmen argına atarlar.

    2. Benzeş: İki kızkardeş, -sandık içinde- çocukları nehre atarlar.

    3. Benzeş: İki kızkardeş, -sandık içinde- çocukları denize atarlar.

    V.

    1. Benzeş: Çocuğu olmayan değirmenci çocukları bulur.

    2. Benzeş: İhtiyar balıkçı çocukları bulur.

    3. Benzeş: Ermişlerden bir dede çocukları bulur.

    VI.

    1. Benzeş: Padişah, ikizlerden erkek olanı ile tanışır. Çocuğu, “kanı çeker.”

    2. Benzeş: Padişah ikizlerden erkek olanı ile tanışır. Çocuğu “beğenir; ona bayılır; bir gün görmeden yapamaz.”

    3. Benzeş: Padişah çocuklarla tanışmaz.

    VII.

    1. Benzeş: 39 kuma, bir kocakarı bulurlar. Kızın erkek kardeşinden, Gara Bilal adlı dokuma tezgâhını getirmesini istemesini sağlarlar. (Amaç: Çocukları ortadan kaldırmak.)

    2. Benzeş: İki kızkardeş, bir cadaloz nine bulurlar. Kızın erkek kardeşinden, Dilermen Çengisi adlı müzik aletini getirmesini istemesini sağlarlar. (Amaç: Çocukları ortadan kaldırmak.)

    3. Benzeş: İki kızkardeş, erkek kardeşi Dev Dağına, vakitsiz yemiş almaya gönderirler. (Amaç: Çocukları ortadan kaldırmak.)

    VIII.

    1. Benzeş: “Bir ihtiyar” erkek kardeşe “arkana bakma” diye akıl verir ama o söz dinlemez; taş kesilir.

    2. Benzeş: “Birisi” devler ülkesinde nasıl davranması gerektiğini anlatıyor. Devler ülkesindeki devler de “arkana bakma” diye akıl verir. Oğlan bu sözü yerine getirir.

    3. Benzeş: Çocukları yetiştiren dede, erkek kardeşe gitme der. O da geri döner. Bu defa da teyzeleri peri kızını almaya gönderirler. Dede “kulaklarını tıka” diye akıl verir ama o söz dinlemez; taş kesilir.

    IV.

    1. Benzeş: Kız, erkek kardeşinin öldüğünü, onun bıraktığı kılınçtan kan damladığını görünce anlar.

    2. Benzeş: -

    3. Benzeş: Kız, erkek kardeşinin öldüğünü, onun bıraktığı yüzüğün paslanmasından anlar.

    X.

    1. Benzeş: Kız kardeş -erkek kılığı giyerek- yola çıkar; “ihtiyarı” dinler; erkek kardeşini kurtarır.

    2. Benzeş: Erkek Delirmen çengisini alır. Kayaları su serper; taşlar insan olur.

    3. Benzeş: Kız, “dede”nin öğüdünü dinler; kulağını tıkar; ağabeyini kurtarır. Peri, saçlarındaki sularla, tüm taşlaşan insanları diriltir.

    XI.

    1. Benzeş: -

    2. Benzeş: Erkek kardeş, Delirmen Çengisi’nin çalmayan dalı için, Delirmen Çengisinin sahibini alır getirir.

    3. Benzeş: -

    XII.

    1.Benzeş: Gara Bilal ile delikanlı evlenir.

    2. Benzeş: Delirmen Çengisi ile delikanlı evlenir.

    3. Benzeş: Peri kızı ile delikanlı evlenir.

    XIII.

    1. Benzeş: Gara Bilal gerçeği açıklar; ikizlerin annesi kurtulur.

    2. Benzeş: Delirmen Çengisi gerçeği açıklar; ikizlerin annesi kurtulur.

    3. Benzeş: Peri kızı gerçeği açıklar; ikizlerin anası kurtulur.

    IVX.

    1. Benzeş: Padişah 39 karısını öldürür.

    2. Benzeş: İki kızkardeş öldürülür.

    3. Benzeş: İki kızkardeş öldürülür.


    YanıtlaSil

Kentler Anlatılınca Güzeldir sloganı ile çıktığımız bu yolculukta kentimizi anlatmaya ve paylaşmaya devam ediyoruz. Eylül ayından itibare...